Günay Kubilay: MB’nin faiz kararı üretimi etkileyecektir

21-09-2018
Karwan Faidhi Dri
Karwan Faidhi Dri @KarwanFaidhiDri
Etiketler HDP Türkiye ekonomik kriz Günay Kubilay
A+ A-

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Emek, Ekonomi ve Sosyal Politikalardan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Günay Kubilay, “Merkez Bankası’nın faiz kararından sonra hiç kimse yatırım ve üretim yapmayacaktır” dedi.

 

Günay Kubilay, Türkiye’de yaşanan ekonomik krizin aslında ödemeler dengesindeki bir finansal kriz olduğunu belirtti.

 

Krizin giderek büyüdüğünü ifade eden Kubilay, krizin üretim sektörünü de derinden etkileyen bir sürece doğru gittiğini kaydetti.

 

Kubilay, Türkiye’de yaşanan ekonomik krize ilişkin Rûdaw’ın sorularını yanıtladı.

 

Türkiye’de yaşanan ekonomik krize ilişkin HDP’nin tutumu nedir?

 

Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz aslında ödemeler dengesindeki bir finansal krizdir. Kriz giderek büyüyor. Büyük bir sektörü de kuşatma altına aldı ve giderek de üretim sektörünü de derinden etkilyen bir sürece doğru gidiyor. Nitekim Merkez Bankası'nın açıkladığı faiz oranı üretimin de giderek daralacağını ve bir reel sektör krizine dönüşeceğini ortaya koyuyor. Aslında bu büyük bir açmazdır. Yüzde 24 faiz söz konusu olunca hiç kimse yatırım ve üretim yapmayacaktır. Üretim olmayınca da ekonomi daralacaktır. Bunun anlamı da içe dönük fabrikaların giderek kapanmasıdır. Toptan işçi çıkarmalar olacaktır. İşsizlik çığ gibi büyüyecek. Dolayısıyla ödemeler dengesi olan bir krizin giderek genişleyen yapısal bir krize dönüşme eğilimi yüksektir. Şüphesiz bundan en fazla zararlı çıkacak olan emekçiler ve ezilenlerdir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP hükümetinin tutumu da bu zaman kadar  har vurup harman savurdukları bu ülkenin kaynaklarını şimdi bir milli davaymış gibi sunarak bunun faturasını emekçilere ve halka ödetmek istiyorlar.

 

Sizce AKP iktidarı ekonomik krizi başarılı bir şekilde yönetiyor mu?

 

Çok büyük bir başarısızlık söz konusu. Yani Cumhurbaşkanının açıklamalarına bakıldığı zaman yeni liberal kapitalist ekonominin bir mantığı var. Ekonominiz serbest döviz kur sistemi ile yürüyorsa bir dövizde yükselme oluyor ve sizin paranız onun karşısında değer kaybediyorsa merkez bankaları ancak bunu faizleri yükselterek dengeleyebilir. Bu genel bir prensip ve kuraldır. Oysa Erdoğan şimdi bunun tersinden konuştuğunda TL’nin değeri biraz daha düşüyor. Dolayısıyla bu bir yönetim değil ortaya çıkan krizin arkasından sürüklenmektir. Hükümet ortaya çıkan krizi kendi mantığına göre çözmek istiyor. Bir taraftan faturayı emekçilere çıkaracak. Yüzde 70 olan özel sektör borcunu hazinenin sırtına yükleyip halka ödettirmek istiyor. Şu anda bu borcun arkasından sürükleniyor. Hükümetin aldığı hiçbir tedbir kalıcı çözüm üretmiyor. Merkez Bankası’nın 6.25 arttırarak açıkladığı yüzde 24 faiz dövizi ancak bir kaç günlüğüne baskı altına alabilir. Döviz tekrar yükselişe geçecektir.

 

HDP olarak iktidar olursanız krizi nasıl çözeceksiniz?

 

Bu kısa vadede çözülecek bir şey değildir. Biz HDP olarak herşeyden önce emekçileri, ezilenleri ve yoksulları nasıl koruyacağımıza dair bir program ortaya koyarız. İlk olarak zamlar yapılmamalı. Yapılan zamlar geri alınmalı. İkinci olarak gıda güvenliği olmalı. Gıda ücretleri dondurulmalı. Kiralar dondurulmalı. Sağlık ve Sosyal yardım giderlerinden kısıtlama yapılmamalı. Son bir kaç ay içerisinde ücretlerde yüzde 40 erime oldu. Ücretler enflasyon düzeyinde arttırılsın. Asgari ücret vergiden muaf tutulmalı. Dolaylı vergiler azaltılmalı. Servet vergisi düzenlemesi yapılmalı. Yani zenginden çok vergi yoksuldan az vergi alınmalı. Adil bir vergi düzenlemesi yapılmalı. Kısa vadede bunlar yapılabilir. Orta vadede ise bu uygulanan ekonomik modelden sermaye birikim rejiminden vazgeçilmesi gerekir. Bu rejim emeğin yağmasına ve doğanın talanına dayalı bir sermaye birikim rejimidir. Dövize endeksli pahalı bir dış borca dayalı büyüme modelidir. Ortada bir beton ekonomisi vardır. Ölü bir yatırım vardır. Bütün ihaleler etrafındaki sermaye gruplarına peşkeş çekilmiştir. Bütün bunlardan bir geriye dönüş olması gerekir. Sermaye birikim modeli terk edilmelidir. Uluslararası ve yerli tekelci sermaye gruplarının ihtiyaçlarını temel alan bir üretimden vazgeçilmelidir. Toplumun ihtiyaçlarını temel alan toplumsal üretimi merkeze koyan bir sosyal demokratik, dayanışmacı, ekolojik cinsiyet eşitlikçi yeni bir ekonomik sosyal modeline geçiş yapılmalıdır. Bu olmazsa krizler zaten olacaktır. 2001, 2007 ve 2008’de oldu. Bu krizler sürekli birbirini tetikleyerek gidiyorlar. Ama bu çok kapsamlı bir şey. Çünkü Türkiye iflas etmek üzere.

 

 

Türkiye’yi ekonomik krize götüren yanlış kararlar nelerdi?

 

Döviz endeksli pahalı bir borçlanma ile yapılan büyüme modeliydi. Türkiye için yüzde 11 gibi büyüme kayıtları yapıldı. Aslında bu bir şişirmeydi, balondu. Yani Türkiye bir taraftan büyürken bir taraftan da işsizlik artıyordu. Böyle bir şey olabilir mi? Bunlar Türkiye’yi bir şantiyeye çevirdiler. Bu şantiyeler inşaat sektörüne gitti. Bunlar ekonomiye yeniden kazandırılacak yatırımlar değildi. Yabancı tekelci büyük sermaye çevrelerine kazandırdılar. Paradan kazanan spekülatörlere kazandırdılar. Ölü yatırımlarla alınan borçların ödeme zamanı geldi. Türkiye’nin dış borç stoğu 466 milyar dolar. Kısa vadede bunun 230 milyar dolarını ödeyecekler. Türkiye’nin Gayri Safi Milli Hasıla’sının (GSMH) yani toplam gelirinin yüzde 54’ü kadar bir dış borç stoğu var. Sağlıklı bir üretime yatırım yapılmadı. Kalıcı istihdam yapılmadı. Bu paraları alıp har vurup harman savurdular. Büyük bir israf ekonomisi var. Öte yandan Kürt sorunu etrafında cereyan eden savaş ve askeri harcamalar çok büyük paralar götürdü. Silah sanayisinde yerli üretime gidilecek diye Türkiye’de çok büyük bir askeri sanayi kompleks kuruldu. Ülke içerisinde Kürt sorununda yeniden savaş konseptine gidildi. Çözüm masası devrildi. Artı dostça yaşamamız gereken Suriye, Rojava ve Irak’taki komşularımıza bu özgürleşme çabaları içinde dostane ve insani yardım yapmamız gerekirken tam tersi bir savaş stratejisi, bir yayılmacı politika uygulandı. Afrin’e, Cerablus ve İdlib’e askeri harcamalar yapıldı. Savaş ekonomisi de oluştu. Bir tarafta beton ekonomisi, bir taraftan savaş ekonomisi, bir taraftan israf ekonomisi, bir taraftan ahbaplara peşkeş çekilen ülke kaynaklarına dağlar dayanmazdı. Şişirilmiş balon bir yerde patladı. Aslında bütün neden budur.

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli