'Dersim Masalları'nın yazarı Caner Canerik: Masallar yazılı olmayan kültürümüzün temelidir
Yazar, yönetmen, muhabir… Caner Canerik Dersim’de kendi imkanlarıyla birçok çalışmaya imza attan çok yönlü bir insan. O Dersimlilerin ‘Kamil İnsan’ olarak adlandırdığı yaşlılar ile birlikte yok olma tehlikesi altındaki kadim kültürün gelecek kuşaklara taşınmasının çabasını veriyor.
Caner Canerik, zorlu yolculuklar sonunda ulaştığı köylerde yaşlılardan dinlediği eski masalları kitaplaştırarak gelecek nesillere aktarıyor.
Rûdaw’a konuşan Caner Canerik 2017’de başlattığı "Kamile Dersim" adını verdiği çalışması ile yaşlı insanlardan masallar dinledi.
Canerik “Masallar, bizim gibi yazılı tarihi olmayan toplumların geçmişlerini görebilecekleri en önemli kaynaklardan bir tanesidir” şeklinde tanımlıyor.
Sözlü kültürün Dersim kültürünün bugüne kadar ulaştırılmasındaki önemine değinen Canerik “Yazılı bir kültür olmadığı, sistemle uyumsuz olduğu için, uzun yıllar boyunca değersizleştirilen, aşağılanan bu kültürün zenginliği maalesef ki son yıllarda fark edildi” diyor.
Canerik çalışmaları için şu tanımı yapıyor:
“Sadece "kadim" kültürü yaşayan bilge insanların, bilmeyenler tarafından bilinçli ya da bilinçsiz susturulmasından bahsediyorum. Benim mikrofon tuttuğum insanlar da duvar diplerinde bir şeyler anlatmak için bekleyen kamil insanlar.”
Tüm imkansızlıklar içerisinde sloganın şaka da olsa “"Non-thorak-özgürlük" şiarıyla yürüdüğünü söyleyen Dersim sevdalısı Caner Canerik kadim kültürün kaybolmaması için hiçbir gerekçeye sığınılmaması gerektiğine inanıyor:
“Kültürün kayboluyor olmasında dış etmenler kadar iç etmenlerin yani bizlerin de günahı çok. Bu sebeple, bir kültürün yok olmasına seyirci kalan insanların, o kültüre ilişkin yapılan bir çalışmaya destek sunmasını beklemek de gerçekçi olmayacaktır. Bu nedenle mazeretlere sığınmadan yürümek gerekiyordu ve ben de bunu yaptım.”
Caner Canerik Rûdaw’ın sorularına yazılı bir şekilde yanıt veren röportajı şu şekilde:
Rûdaw: Biyografide çok yönlü bir kişilik olduğunuz ortaya çıkıyor. Muhabir, yönetmen, yazar... Ve çalışma yaptığınız her alanda da güzel çalışmalara imza attınız. Bu ilginin kaynağı nedir? Kendinizi bize nasıl tarif edersiniz.
-Bir insanın kendisini tanımlaması oldukça güçtür. Yaptığım işin gereği olarak bazen haber yaptığım, film çektiğim ya da derlediğim bilgileri toplu olarak yazdığım için bahsettiğiniz sıfatlar kullanılıyor. Bu bağlamda ne yapmak istediğimi anlatırsam, sanırım sorunuza daha net cevap vermiş olurum. Ben, kaybolmakta olan Dersim kültürünün kayıt edilmesi için çaba gösteren insanlardan bir tanesiyim. Amacım bu kültüre ilişkin son "kırıntıları" toplamak ve sonraki nesillere "böyle bir halk yaşadı" diye aktarabilmek. Bunun için de imkanlar ölçüsünde yazılı ve görsel olarak kayıtlar alıyorum. Bu bilginin yazılı ya da görsel olarak işlenmesi, aktarılması da farklı sıfatlarla tanımlanmamı sağlıyor.
“Aşağılanan bu kültürün zenginliği maalesef ki son yıllarda fark edildi”
Bu ilginin kaynağını özetle aktaracak olursam da; kendi kültürüm olmasının, korunması ve aktarılmasına yönelik kişisel sorumluluğum olmasına rağmen, bölge kültürünün oldukça zengin olması ve bunun günden güne kaybediliyor olması en büyük motivasyon kaynağım. Yazılı bir kültür olmadığı, sistemle uyumsuz olduğu için, -vb sebeplerle- uzun yıllar boyunca değersizleştirilen, aşağılanan bu kültürün zenginliği maalesef ki son yıllarda fark edildi. Sistemin ideolojik yaklaşımlarına karşı toplumda savunma refleksinin oluşması önemli ölçüde direnç kaynağıydı. Ne yazık ki farklı kültür, siyasi yaklaşım ya da ekonomik kaygılarla bölge insanının içeriden yaptığı müdahaleler büyük kırılmalara sebep oldu.
"Dersim'de anlatılan hikayelerde, Helenistik döneme ait anlatılara farklı isimlerle, küçük farklılıklarla da olsa rastlayabiliyoruz"
Her zaman şu örneği aktarıyorum, Dersim'de anlatılan hikayelerde, Helenistik döneme ait anlatılara farklı isimlerle, küçük farklılıklarla da olsa rastlayabiliyoruz. Burada Kırmanciki (Zazaca) olarak anlatıldığı için beğenilmeyen, aşağılanan hikaye-anlatılar, antik Yunan edebiyatının bir parçası olarak kitaplarda yer aldığı için büyük bir ilgiyle okunup, övgüyle bahsediliyor. Burada bir kültürü güzelleyip ötekini kötülemek gibi bir niyetim yok. Sadece "kadim" kültürü yaşayan bilge insanların, bilmeyenler tarafından bilinçli ya da bilinçsiz susturulmasından bahsediyorum. Benim mikrofon tuttuğum insanlar da duvar diplerinde bir şeyler anlatmak için bekleyen kamil insanlar.
Rûdaw: Sayın Canerik, özellikle sözlü anlatımlarla Dersim büyüklerinin anlattığı masalları 'Dersim Masalları' ismiyle kitaplaştırdınız. Aynı zamanda da kayda aldınız. Bu fikir sizde nasıl oluştu?
-2017 Yılının ilk ayında "Kamile Dersim" adını verdiğim bir proje başlattım. Proje dediysem de ekonomik alt yapısı, bütünlüklü planlaması vs olmayan, bir anlamda "istifçi" mantığıyla bir şeyler toplamaktı. Bu, uzun yıllardır yapmaya çalıştığım bir işti ancak yeterli imkanım olmadığı için hayata geçiremediğim bir projeydi. Eski de olsa bir araç ve sosyal medya üzerinden toplanan, -profesyonel iş için oldukça komik sayılabilecek- bağışlarla kayıtlar almaya başladım. Ulaşabildiğim yaşlı insanlarla yaşamın içinden basit olaylardan, ritüellere, şarkılara, masal ve efsanelere, kutsal mekanlara kadar farklı konularda kayıtlar almaya başladım. Açıkçası masallar da bu alandaki maddelerden bir tanesiydi. Söyleşi yaptığım kişinin yorulduğunu hissettiğimde, "Bir de masal anlatır mısın?" diyerek söyleşileri sonlandırıyordum. Bir çok insanımız için masalın özel olduğunu ve oldukça renkli bir dünyaya kapı açtığını bu süreçte fark ettim.
Masalların kitap haline getirilmesi ise büyük oranda zorunluluktan kaynaklandı. Derleme oldukça masraflı bir işti ve kurumsal ya da sürekli bir sponsorluk desteği olmadığı için çalışmaları durdurmak zorunda kaldım. "Ne yapabilirim?" sorusuna cevap ise "masallar" oldu. Diğer alanlarda yapılan çalışmalar ciddi bir ön hazırlık ve araştırma gerektiriyordu. Masallar ise Türkçe'ye çevrilip yayınlanabilecekti. Bir anlamda kolay olanın, mecburen seçilmesi durumuydu.
“Toplamda 101 Dersim masalı, iki cilt olarak yayınlandı”
Kitabın hazırlanması ile yayınlanması arasındaki zaman yaklaşık bir yıldır. İlk cilt yayınlandıktan sonra çok büyük bir ilgi gördü ve yeni kayıtların alınmasını sağladı. Yani zaten bulamadığımız sponsor desteğini, kayıtlar için gerekli finansal alt yapıyı kendi imkanlarımızla sağlamış olduk. Ekonomik olarak biraz daha rahatlayınca, daha geniş alanlardan derlemeler yapmaya başladım ve Dersim Masalları II'de yayınlandı. Toplamda 101 Dersim masalı, iki cilt olarak yayınlandı.
Masallar, bizim gibi yazılı tarihi olmayan toplumların geçmişlerini görebilecekleri en önemli kaynaklardan bir tanesidir. Tarihin, geçmişin sadece savaşlar ve onun kahramanlarının değil, fakir bir adamın oğlunun, bir aşk hikayesinde daha gerçekçi bir şekilde aktarıldığını da söyleyebiliriz. Daha da önemlisi ise masallarla birlikte bize insanların düş dünyaları, kafalarının içindeki tüm fikirler de aktarılıyor. Bu bağlamda çok önemli bir işi yerine getirdiğimi düşünüyorum. Benim derlemelerin ilgi görmesi ve 4 baskı yapmasından sonra, başka arkadaşların da bu alana yoğunlaşmış olmaları kuşkusuz sevindiricidir.
Rûdaw: Bu çalışmayı yürütürken herhangi bir destek aldınız mı? Ne tür zorluklarla karşılaştınız?
-Profesyonel anlamda bir destek alamadım maalesef. İlk aşamada sosyal medya aracılığıyla toplayabildiğim destek günümüz rakamlarıyla 4 ya da 5 asgari ücrete denk geliyor ve bu da toplu değil, düzensiz bir şekilde sağlanabiliyordu. Çok ayrıntıya girmek istemiyorum ama asgarinin altında bir yaşam standardında yaşayarak derlemeleri sürdürdüm. Keza kitabın baskısı için borç para bulmak bile aylar sürdü dersem, sanırım yaşadığım sıkıntıyı aktarabilirim. Diğer bölgeleri bilmiyorum ama Dersim'de ekonomik olarak güçlü kişilerin kültürel çalışmalara verdikleri destek komik ötesi bir boyutta maalesef. Yapılan kültür merkezlerine milyonlar aktarıla bilirken, o merkezleri betondan kurtaracak olan eser üretimlerine sıfır destek veriliyor. Kuşkusuz ki bütün bunlar hep politik tercihlerdir.
Burada iki sorudan ilki ekonomik kaynaklara ilişkin olduğu için zorlukları da bu bağlamda değerlendiriyor ve ekonomik zorluklardan bahsediyorum.
"Non-thorak-özgürlük" şiarıyla yürüdüm"
İki noktaya dikkat çekerek sonlandırmak isterim.
Kültürün kayboluyor olmasında dış etmenler kadar iç etmenlerin yani bizlerin de günahı çok. Bu sebeple, bir kültürün yok olmasına seyirci kalan insanların, o kültüre ilişkin yapılan bir çalışmaya destek sunmasını beklemek de gerçekçi olmayacaktır. Bu nedenle mazeretlere sığınmadan yürümek gerekiyordu ve ben de bunu yaptım. Şakayla başlamış olsa da, "Non-thorak-özgürlük" şiarıyla yürüdüm. Başka kaynak yaratma şansı olmadığı için, kendimde var olanı vererek yürüdüm; bu da yaşam standardını mümkün olduğunca düşürmekti ve düşürdüm de. Aksi durumda bir sürü mazeretim ama elimde hiç bir şey olmayacaktı.
Rûdaw: Dersim Masalları Türkçe olarak yayınlandı ancak siz masalları Kırmancça olarak dinlediniz. Türkçe'ye çevirmekte zorlandınız mı?
-Dersim Masalları bu gün, Kırmanciki, Türkçe ve Almanca olarak yayınlandı. Çeviride çok zorlandığımı söyleyemeyeceğim. Çünkü Dersim'in doğasında, çoğunlukla bir dağ başında, bir nehir kenarında ya da terk edilmiş bir köydeki bir harabenin içinde, doğanın en güzel olduğu ve yaşandığı yerlerde; yani Dersim masallarının hayat bulduğu yerlere gittim ve orada yazdım. Bu kuşkusuz ki büyük bir etki yarattı.
Siz sormadınız ama dipnot olarak da belirteyim. Masalların ilk aşamada Türkçe olarak yayınlanması ciddi anlamda eleştiri aldı. Bunun ilk olmasının sebebi az önce belirttiğim gibi ekonomikti. Keza Kırmanciki olarak yapılan baskısı çok az ilgi gördü. Okuyan değil, sadece dinleyen ve izleyen toplumuz maalesef.
Rûdaw: Dersim masallarında hangi temalar işleniyor?
"Dersim Kadını masalların şekillenmesinde önemli rol oynuyor"
-Yaşamın içerisinde var olan tüm gerçeklikler masalların içerisinde de var. İlk dikkatimi çeken noktalardan bir tanesi kadının rolü olmuştu. Bildik masallarda kadını ikincil bir konumda yer alırdı. Dersim masallarında ise kadının konumu önemli oranda merkezi. Birçok masalda asıl karar verici, aklı ve bilgisiyle kadın yer alıyor. Tarihde yer alan "Dersim Kadını" karakterinin şekillenmesinde bu tür masalların önemli rol oynadığını düşünüyorum. Kadın Dersim masallarında salt güzellik unsuruyla yer almıyor. Elbette ki bunun yanında inancın, insani değerlerin, tüm canlıların ve doğanın yer alması kuşkusuz ki önemli. Suyun dile gelerek konuşması ve insanlara kendisini kirletmemesi gerektiğini söylemesi buna bir örnektir. Kuş, kurt ya da ayı gibi canlıların da büyük bir empati yapılarak masallarda var edilmesi, yüzyıllar öncesinden yaşayan tüm canlılara yönelik saygılı bir yaklaşımın göstergesidir.
Rûdaw: Kırmanci artık yok olmaya yüz tutan tehdit altındaki bir dil. Sözlü anlatımın sürmesi ve bu masalların, bu kültürün yok olmamasındaki yeri nedir?
“70 Yaş ve altı insanların büyük oranda Türkçe düşünüp, Kırmanciki konuşuyor”
- Bugün Dersim'de dili konuşan kişilere baktığımızda, 70 Yaş ve altı insanların büyük oranda Türkçe düşünüp, Kırmanciki konuştuklarını görüyoruz. Zihinsel anlamda bir dönüşüm yaşanmış durumda. Dili özgün kılan betimlemeler, atasözleri, deyimler, mesele ve daha da önemlisi dini referanslar Dersim'de dili konuşan insanların yüzde 95'inin günlük konuşma dilinde yok maalesef. Yani "Kırmanciye" denilen o kültür bugün sadece 75-80 yaş üzeri insanların zihinlerinde kaldı.
Sözlü anlatımlarda bunları çok net olarak gözlemleyebiliyoruz. Kırmanciki'yi, kültürel arka planıyla bilen insanların kullandığı kelime sayısı ile bahsettiğimiz yaş grubundan insanların kullandığı kelime sayısı arasında on kata yakın fark var. Keza anlatılan masalların uzunluğu, masallardaki kelime sayısında bu farkı rahatlıkla görebiliyoruz. 60 Yaş civarı bir insanın anlattığı masal 5-10 dakika sürerken, 90 yaş civarı anlatımlarda bu zaman 90 Dakikayı bulabiliyordu.
“Masallar, kültürün temelidir diyebilirim”
Masallar, kültürün temelidir diyebilirim. Bu temelin yok edilmesi demek, üzerine bir binanın inşa edilememesi demektir. Bugün Dersim'de yeni neslin masallar ile bağının kopması, muhtemelen kültürel kopuşun ilk aşaması olmuştur. Oysa ki eski dönemlerde masalın toplum yaşamında çok önemli bir konumu olmuştur. Şu kadarını örnek verebilirim; derlediğim masallardan beş ya da altı tanesi Seyit Rıza referanslı olarak aktarıldı. Seyit Rıza'nın çocuklarını -ve komşularını- etrafına toplayarak onlara da masal anlatmış olması sanırım birçok insan için şaşırtıcı gelecektir ama o dönemin kültürünü yansıtması, masalın da o kültürdeki yeri bakımından önemli bir bilgi olduğunu düşünüyorum.
Rûdaw: Doğanın korunmasından, yaşlı insanların hikayelerine kadar çok çalışma kayıt ettiniz. Belgeseller çektiniz, bunlardan bahseder misiniz?
-Özel olarak doğanın korunması ya da "çevreci mücadeleyi" kapsayan bir belgesel çalışmam olmadı. İnsan odaklı hikayeler kayıt ettim. Belgesellerde yaşlılar olduğu kadar, siyasete, çocuklara, yaşam mücadelesine, dini ritüellere ve azınlıklara da dikkat çekmeye çalıştım. Dersim gibi farklı etnik ve dinsel kimliğin bir arada yaşadığı bir coğrafya, kuşkusuz ki bir belgeselci için de ciddi bir atölye oluyor. Belgesel sinema yapma çabam oldu, ne kadar başarabildim bilmiyorum ama yaşamı olduğu gibi izleyerek aktarabilmek, geleceğe doğru bilgi bırakmak bağlamında çok önemli.
Rûdaw: Önümüzdeki dönem için projeleriniz var mı?
-2017 Yılında başladığın "Kamile Dersim" projesine destek buldukça devam ediyor ve kayıtlar alıyorum. İyi-kötüsüyle 350 Civarında insanla söyleşi yapıp kayıt aldım ve yüzlerce, binlerce hikaye ve konu birikti. Bunların derlenip toparlanması ve yayınlanması ciddi bir ekonomik destek ve zaman istiyor. Bunu da bulamayacağımıza göre, kendi imkanlarımızla on yıllar içerisinde tamamlamaya gayret edeceğiz.
Şu aşamada "Sabe'nin Dünyası" adlı bir çalışmayı bitirmeye çabalıyorum. "Kırmanciye dönemi" dediğimiz, eski Dersim'i yaşayan Sabe Çelik adlı teyzemizin yaşam hikayesi ve tanıklığı yer alacak. Mistik bir dünyaya kapı açacağına inanıyorum. "Bildiğiniz Dersim'i unutacak, ona Sabe'nin gözünden yeniden bakacaksınız" diyorum.
Caner Canerik kimdir?
Dersim’in Pülümür ilçesinde 21 Mayıs 1973’te dünyaya gelen Cenerik, lise öğreniminin ardından ZKÜ ve Ankara Üniversitesinde öğrenim gördü ancak tamamlamadı. 1996 Yılından itibaren çeşitli ulusal televizyon kanalları ve gazetelerin haber merkezlerinde muhabirlik yaptı. Ağırlıklı olarak Farklı etnik ve dinsel topluluklara ilişkin görsel ve yazılı çalışmalarda bulundu. İstanbul'da uzun yıllar medya sektöründe çalışan 5O yaşındaki Canerik, 2006'da memleketi Dersim’in Pülümür ilçesine bağlı Kırmızıköprü köyüne yerleşerek doğa ve insan temalı belgeseller çekmeye başladı.
Caner Canerik’in yönetmenliğini yaptığı Vilika Kowu (Dağ Çiçeği), İki Balık, Dört Kişi, Masal, Savaş Oyunu kısa filimlerinin yanı sıra Gülsosın – 2015, Muhtar (Muxtar) 2014, Ot (Was) (Grass) – 2013, Nava – 2012, Phepuğun Sesi (Die Stimme des Phepug) – 2011, Bertij (Güneşle Gelenler) – 2010, 73. Millet – 2009, Raa Hagi – 2009, Muya Şha – 2009 Bava (Düzgün) – 2009, Pirde Sur – 2008 Dersimist – 2007 gibi belgeselleri bulunuyor.
Ayrıca 'Dersim Masalları' ismiyle yüzün üzerinde masalın yer aldığı 2. ciltlik kitabı kitapçılardaki yerini aldı.