Ahmet Türk: Bize zorla 55 marş ezberlettiler

Kürt siyasetçi Ahmet Türk, 80 darbesinde Kürtlerin dışında kimsenin askeri vesayete karşı direnmediğini, yalnızca Kürtlerin mücadele ettiğini söyledi.

 

Diyarbakır Cezaevinde yaşadığını işkenceleri anlatan Ahmet Türk, şunları söyledi:

 

“Serbest bırakıldıktan sonra da ulusal marşları tekrar ediyordum. Çünkü tekrar tutuklanabileceğimden korkuyordum. Unutursam tekrar işkenceye uğrayacağımdan korkuyordum. O marşları unutmamak için gece yarısı kendi kendime tekrarlıyordum. Cezaevinde 55 marş ezberlemiştik”

 

Ahmet Türk, siyasi hayatını, Diyabakır Cezaevini ve 80’lerde yaşananları Rûdaw’a anlattı.

 

Yıllarca Diyarbakır Cezaevinde kaldınız. Bize o dönemi biraz anlatabilir misiniz?

 

Bizi Diyarbakır Cezaevine götürdükleri zaman zorla küçük bir hücreye götürdüler. Tek battaniyenin olduğu soğuk bir odaya koydular. Tutuklandığımız dönem Mart ayıydı ve hava çok soğuktu. Kar yağmıştı ve koğuşun camları kırıktı. Isınmak için sırt sırta vererek yatıyorduk. Elbiselerimizi de almışlardı ve betonun üzerinde oturuyorduk. 6 ay o hücrede kaldık.

 

PKK’nin bazı tanınmış kadroları Diyarbakır Cezaevinde hayatını kaybetti. Hayri Durmuş, Kemal Pir ve daha bir çok kişi. Diyarbakır Cezavinde tutuklanıp işkenceden geçirenlerin bir çoğunun siyaset ile ilgisi yoktu. Şemdinli’den hiç Türkçe bilmeyen birini getirdiler.

 

Türk marşlarıını okuması için işkenceden geçiriyorlardı. Gün boyu işkence ediyorlardı. Tek bir kelime Türkçe bilmiyordu. Gece bize seslenip Türk marşlarını ona öğretmemizi istiyordu. Bazen bizden üzerimize pislik sürerek oynamamızı istiyorlardı. Bir gün Şerefettin Kaya’ya işkence yaparak bir gözünü kör ettiler.

 

Birbirimizin sırtına bindirip yürütüyorlardı. Birgün şişman birinin sırtına bindim. Sonra bizden yer değiştirmemizi istediler. 120-130 kilo ağırlığındaki adam sırtıma binince olduğum yerde çöktüm. Birgün yine  Hüseyin Yıldırım’dan eşek gibi zırlamasını istediler. Bizim de gülmemiz geliyordu. Bizden horoz ve kedi sesleri çıkarmamızı istiyorlardı. Bu şekilde de işkence ediyorlardı.

 

PKK ile diğer siyasi grupların koğuşları ayrıydı. Birbirinizle iletişiminiz var mıydı?

 

Kimse kimseyi görmüyordu. Ancak PKK kimsenin aklına gelmeyecek bir iletişim sistemi kurmuştu. Bir şey gerçekleştiğinde PKK’liler anında haberdar oluyordu. Mahkumların birbiriyle konuşması yasaktı. Havalandırmaya çıktıklarında bile kim olduklarına gizl bir şekilde bakabilyorduk. Sabah erken saat 4-5 gibi bizi uyandırıp ellerimizi arkadan kelepçeleyip 4-5 saat bekletiyorlardı. Birbirimize bakmamız yasaktı. Saatlerce ayak ve dizlerimize bakıyorduk. Gerçekten ölümden daha kötüydü.

 

İşkence için kullandıkları sopaların üstünde “Allah Yok!” yazıldığı söyleniyordu...

 

Evet çok şey yazılmıştı o sopalarda. Bu sopa Allah’tır, bu sopa peygamberdir gibi. O sopalarla bizi dövüyorlardı. Sopaların üzerinde “sizi terbiye edeceğim” yazıyordu. Birgün bizi dövmek için bahane aradılar. Sopayı kaldırarak Atatürk’ün annesinin adı nedir diye sordular. Ancak korkudan dolayı benim aklım ve gözüm sopadaydı ve şaşırdım. Bu yüzden Diyarbakır Cezaevini konuşmak istemiyorum.

 

Diyarbakır Cezaevinde Kürdistan’ın diğer parçalarından kimse var mıydı?

 

Evet Rojavalı Kürtler vardı. PKK’ye katıldıkları için tutuklanmışlardı. Güney’den olanlar da vardı. Türkmenler ve islamcılar da vardı. Ama onlar itirafçı olup devletin adamı oldular.

 

Kadın tutuklulara da  işkence yapıldı mı?

 

Gerçekten bu konuda çok şey söyleniyordu. Kadınlar bizden daha çok direniyordu. Cezaevi yetkilileri terbiyesizlik yapıyorlardı. Ama kadınlar şerefini koruyordu. Kürt kadını şerefine ve haysiyetine sahip çıkıyordu.

 

İtirafçı olanların adını söyleyebilir misiniz?

 

Tanınmış kişiler utandıkları için itirafçı olmadılar. Ama gençlerden çoğu itirafçı oldu. Onlar çok siyasetten anlamıyorlardı ve o kadar tanınan kimseler değildi. Filistin’e gidip eğitim görenlerden bazıları itirafçı oldu. Mesela Mehmet Güngör ve bazı diğer kişiler. Bazı PKK siyasi komite üyeleri de itirafçı oldu.

 

Mazlum Doğan’dan çok bahsediliyor. Bununla ilgili ne söyleyeceksiniz?

 

Mazlum Doğan bizim koğuşta değildi. Yalnız köyümüzde bir asker ve 2 komutanın öldürülmesinden dolayı tutuklu bulunan iki tane yeğenim onun koğuşundaydı. Yeğenlerim bırakıldığı gün onlara köye dönmemelerini tavsiye etmişti. Ankara’ya amcanızın yanına gidin demişti. Yeğenlerim anlatıyorlardı. Akıllı ve vicdanlı birisiydi. Kemal Pir ve Hayri Durmuş ile görüştük ancak Mazlum Doğan ile görüşmedik.

 

Mehdi Zana ile görüştünüz mü?

 

Birgün birkaç saat aynı hücrede kaldık. Mehdi Zana’ya Ahmet Türk’ü tanıyor musun diye soru soruyorlar. O da Ahmet Türk’ü “s.... et” demiş. Bana da sordular ben de tanımıyorum dedim. Birbirimizi sevmediğimizi düşünüp aynı koğuşa aldılar. 1-2 saat sonra geri götürdüler. 3-4 kişilik koğuşlara 30-35 kişi koyup işkence ediyorlardı. Hitler kampında da bu kadar işkence yapılmamıştır. Belki aç bırakıyorlardı ama bu kadar işkence yoktu.

 

Sizi aç bırakıyorlar mıydı?

 

En güzel yemeğimiz yarısı taş ve toprakla dolu olan mercimek çorbasıydı. Sigara veriyorlardı ama içmesini yasaklıyorlardı. Sigara içmeden dayanamıyordum. Cezaevinde Ermeni bir arkadaş yardımcı oluyordu. Su hortumunu yatağın altına koyup tuvalete uzatıyorduk. Sigarayı içip dumanı hortuma üflüyordum. Duman tuvalete gidiyordu.

 

Cezaevinden nasıl çıktınız?

 

Beni yargıladıktan sonra serbest bırakmaya karar verdiler. Fakat daha serbest bırakılmadan sıkıyönetim komutanı hakkımda şikayetçi olup yeni bir tutuklama kararı çıkarttı. 6 ay daha cezaevinde kaldım. Ceylanpınar ilçesinde bazı kişiler öldürülmüştü. Olayda benim parmağımın olduğunu iddia etmişler.

 

Soruşturma sonucunda parmağımın olmadığı anlaşılınca serbest bırakıldım. Bu şekilde 22 ay Diyarbakır Cezaevinde kaldım. 1986 yılında tekrar tutuklandım. Beni tutuklayan Mardin’deki askeri komutan bana neden devlete yardım etmediğimi sordu.

 

Serbes bırakıldıktan sonra da ulusal marşları tekrar ettiğiniz olmuş...

 

Gerçekten ulusal marşların büyük bir etkisi olmuştu üzerimde. Mahkumlar, hücreler arasında götürülüp getirilirken milli marşı okuyorlardı. Birgün tekrar tutuklanabileceğimizden korkuyorduk. Unutursak tekrar işkenceye uğrayacağımızdan korkuyorduk. O marşları unutmamak için gece yarısı kendi kendime tekrarlıyordum. Cezaevinde 55 marş ezberlemiştik.

 

Siz parti üyesiydiniz. Parti size sahip çıkmadı mı?

 

80 darbesinden sonra parti de kalmadı. Kapatıldı. Siyasetin hiçbir etkisi kalmadı. Siyasi parti liderleri de yasaklı hale geldi. Bülent Ecevit, Süleyman Demirel tutuklanıp kamplara götürüldü. Kürtlerin dışında kimse askeri vesayete karşı direnmedi. Darbe olduğunda hepsi sessiz kalıyor. Yine Kürtler mücadele edip, bedel ödüyor.

 

Cezaevinden çıktıktan sonra yine siyasetle uğraştınız mı?

 

Serbest bırakıldıktan sonra köye gittim. 1985 yılına kadar siyasi yasaklıydım. O tarihten sonra Cumhuriyet Halk Partisi’nden (CHP) milletvekili adayı oldum. CHP içindeki bazı kişiler Kürtçü olduğumu öne sürerek adaylığımı engelledi. Daha sonra Anayasa Mahkemesi o listeyi hukuki olmadığı gerekçesiyle reddetti. Daha sonra listeler delegelerin oyuyla belirlendi. Mardin’deki 1100 delegeden 980’inin oyunu alarak aday oldum. Birinci sıradan seçilerek parlamentoya girdim.

 

O dönemde diğer parçalardaki Kürtlerle iletişiminiz nasıldı? Yurtdışı yasağınız var mıydı?

 

Hayır. Birçok kez Kürdistan’ın güneyine giderek Kak Mesud ve Mam Celal’i ziyaret ediyordum. Halepçe Katliamı’ndan sonra Avrupa’ya giderek yardım topladık. Kampları ziyaret ettim.

 

Halepçe Katliamı’ndan dolayı üzerinizde bir baskı vardı. Halepçe Bakur’da nasıl bir etki yarattı?

 

Bakur halkı Halepçe için çok üzüldü ve acı çekti. Halk Bakur’daki kamplara gelenlere sahip çıktı. Kampları ziyaret ettiğimizde insanlar o acı tabloyu gördüklerinde üzerindeki elbiseleri veriyorlardı. Bakur’da birçok kamp vardı. Kızıltepe, Diyarbakır, Muş ve Çukurca gibi yerlerde. Kampların hepsini ziyaret ettim. Bayan Daniel Mitterand geldi ve birlikte kampları ziyaret ettik.

 

O dönemde Türkiye’ye döviz girişi yasaktı. Parlamenter olduğum için gelen yardımları Türkiye’ye rahat bir şekilde sokuyorduk. Kamplardan İran’a gitmek isteyen 40 kişi için izin belgesi almıştım. O dönem Kak Mesud’ta İran’daydı. Hatta bana bunun için bana bir teşekkür mektubu yazdı. Birgün kamplarda kalan ileri gelenleri köyde misafir ettim. Avrupa’da toplanan yardımları getirip kamplara dağıtıyordum.

 

1989 yılında Paris’te Kürt Konferansı düzenlendi. Siz de katıldınız. Konferansla ilgili ne söylemek isterseniz?

 

Konferans için davetiye aldık. Birkaç arkadaş olarak konferansa katılma kararı aldık. Ben Mehmet Ali Eren, İbrahim Aksoy, Salih Sümer ve birkaç arkadaş daha vardı. Başka gelen arkadaşlar da vardı. Ama partimiz izin vermediği için katılmaktan vazgeçtiler. Mehmet Kahraman, Cumhur Keskin gibi arkadaşlarda Deniz Baykal kabul etmediği için gelmediler.

 

CHP konferansa karşı mı çıktı?


Bu şekilde bir Kürt konferansı düzenlenmesini istemiyordu. Ama biz CHP istemediği halde katıldık. Erdal İnönü konferansla ilgili beni çağırdı. Kendisine de söz verdiğimizi ve katılacağımızı söyledim. Biz  parti içinde İnönü’yü destekliyorduk. Deniz Baykal bunu partide Erdal İnönü aleyhine kullandı. CHP sonra bizi disipline sevkedip ihraç etti. Biz de artık CHP içinde siyaset yapılamayacağını fark ettik.

 

Konferansın düzenlenme amacı neydi? Kim tarafından destekleniyordu? Konferansta ne yaptınız?

 

Konferansın Kürtler üzerinde büyük bir etkisi vardı. Kürtlerin sesini Avrupa’ya ulaştırmayı ve Kürt birliğinin temelini oluşturmaya çalışıyordu. Kürt sorununun dünyaya tanıtılması amaçlanıyordu. Konferansa Kürdistan Demokrat Partisi (KDP), Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ve diğer Kürt siyasi çevreleri katıldı. Kürdistan’ın dört parçasından Kürtler katıldı.

 

Konferansı kim organize etmişti?

 

Paris Kürt Enstitüsü’nün büyük bir rolü vardı. Kendal Nezan’ın önemli bir rolü vardı. Kürdistan’ın 4 parçasındaki Kürtlerle diyaloğa girip organize etmişlerdi. Konferans Kürtler için diplomatik bir adımdı.

 

PKK neden konferansa katılmadı?

 

PKK katıldı. Bazıları karşıydı ama bazıları katıldı. PKK’nin Avrupa Sorumlusu Ali Akbaba konferansta bir konuşma da yaptı. Yalnız salonun dışında bazı PKK’li gençler de protesto gösterileri düzenledi. Yani ortada şaşılacak bir durum vardı. Bir taraftan temsilcileri konferansta konuşma yapıyordu diğer taraftan dışarda protesto düzenliyorlardı.

 

Danile Mitterand ve Franisva ile ilişkileriniz nasıldı?

 

Fransa’ya her gittiğimizde Mitterand’ı ziyaret ediyorduk. İlişkilerimiz çok iyiydi. Türkiye’ye geldiğinde gezi ve toplantılarına katılıyorduk. Konferanstan sonra Leyla Zana ve bir kaç arkadaşla birlikte Cumhurbaşkanı Franisva’yı da ziyaret ettik.

 

Mitterand, 1994 yılında parlamentodan atıldığımızda  milletvekillerini Türkiye’ye  gönderip Fransa Büyükelçiliği’ne sığınmamızı istedi. Bizi Fransa elçiliği aracılığıyla Avrupa’ya çıkarabileceklerini bildirdiler. Ama biz kabul etmedik.

 

1989 yılında CHP’den ihraç edildiğinizde ne yaptınız? Yeni bir parti kurdunuz mu?

 

Bizi partiden ihraç ettiklerinde Kürt illerindeki parti yöneticileri tepki göstererek istifa ettiler. Kürtler ve Kürtlere yakın Türk socuları ile birlikte yeni bir parti kurmak için çalıştık. Büyük çalışmalar yaptık ancak süreç içinde Türk solcuları bizden ayrıldı. Biz de bir Kürt partisi kurmaya karar verdik. Halkın Emek Partisi’ni (HEP) kurduk. HEP Türkiye’de Kürtler adına siyaset yürüten ilk partiydi. Biz Kürt partisi olduğunu söylemiyorduk. Ancak HEP’in üye ve yöneticilerinin hepsi Kürt’tü.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) hangi engellerle karşılaştınız. Mecliste Kürtlerle ilgili neler söylüyordunuz?

 

Mecliste Kürt haklarını, Newroz, Kürt günleri ve siyasetini gündeme getiriyorduk. Kürt Dili Günü’de Mecliste Kürtçe konuştum. Kürtçe konuştuğum grup toplantısında devletin resmi televizyonu yayını kesti.

 

O dönemde Musa Anter ve Vedat Aydın gibi birçok aydın ve siyasetçi öldürüldü. Milletvekili olarak hiç tehdit aldınız mı?

 

Evet bizi ölümle tehdit ediyorlardı. Kurşun gönderiyorlardı.

 

Posta ile mi gönderiyorlardı?

 

Evet posta ile gönderiyorlardı. Telefon ile ölüm tehditleri alıyorduk. Polis ve askerler birçok kez tehdit edip hakaret ediyorlardı. Siyaset ile uğraşanlar her zaman tehdit altındaydı. Bugün de tehditle devam ediyor.

 

Faili meçhulleri kimin işlediği ve kaç kişinin öldürüldüğüne dair elinizde bir veri var mı?

 

Suikastleri gerçekleştirenlerin devlet içinde 50 yıllık geçmişi olan Kontrgerilla olduğu söyleniyor. Elimizde belge çok. Musa Anter ve Vedat Aydın suikastlerinde kimler tarafından gözaltına aldığına dair elimizde belgeler var. Batman’da Hizbullah’ın askeri kamplarda eğitim aldığına dair belgeler var. Birgün bunları Süleyman Demirel’e söyledik.


Demirel ‘Devlet öyle şeyler yapmaz’ dedi. Belge sunacağımı söyledim ve sundum. Bana “devletin polis ve askerleri benim cebimde değil” dedi. Cevap veremedi. 6 arkadaşımız Muş Cezaevindeydi. Kontrgerilla bu 6 kişiyi cezaevinden çıkarıp infaz etti. Vali, daha önce bu 6 arkadaşın cezaevinde olduğunu açıklamıştı. Ancak kontrgerilla bunları infaz ettikten sonra devlet bunların cezaevinde olduğunu inkar etti.

 

Kontrgerilla içinde Kürt var mıydı?

 

Evet maalesef adamları vardı.

 

1992 yılında Kürdistan’ın güneyinde kurulan Kürt hükümeti ile ilişkileriniz nasıldı?

 

Güney’de seçimler gerçekleştirildiğinde bir heyet olarak oraya gittik. Selahaddin’de Başkan Barzani’nin misafiri olduk. Seçimleri takip ettik. Seçimlere olan yoğun katılım bizi çok sevindirmişti. Hatta iki eşin aralarındaki konuşmasına tanık olduk. Kadın Mam Celal’e oy vereceğini söylüyordu. Adam da Kak Mesud’e oy vereğini söylüyordu. Çok sevindik. Seçimler tamamlanana kadar Güney’de kaldık.

 

Devlet ile müzakerelerde Güney Kürdistan ile ilişkilerin geliştirilmesine yönelik talebiniz oldu mu? Güney Kürdistan gündeme geldiği oldu mu?

 

Türkiye Devleti bazı Kürtlerle ilişki geliştirmek istiyor. Ancak gerçekte Türk Devleti Kürtlerin varlığından rahatsız. Kürt bayrağına bile tahammül edemiyorlar. O dönemde Başur için bunlar “aşiret ve çete” diyorlardı. Daha sonra Turgut Özal döneminde ilişkiler başladı.