Tahsin Doski: Melayê Cizîrî'nin en önemli özelliği eserlerinin Kürtçe olmasıdır

"3. Uluslararası Melaye Ciziri Sempozyumu" Şırnak’ın Cizre ilçesinde  bugün başladı. İki gün sürecek sempozyumun ilk gününde Ciziri'nin yaşadığı döneme ilişkin bilgiler paylaşıldı.

Araştırmacı ve yazar Tahsin İbrahim Doski de sempozyuma katılanlar arasında. Doski, yarın Melayê Cizîrî’nin bilimsel yöntemi eserlerini oluşturuken nasıl kullandığına ilişkin bir sunum yapacak.

Doski ilk kez Almanca olarak yayımlanan Melayê Cizîrî Divanı'nın, Avrupalı bilim insanları tarafından, Arap ve Farslardan önce tanındığını hatırlattı.

“Melayê Cizîrî, Kürt şairlerinin şeyhidir”  diyen Tahsin İbrahim Doskî  “Melayê Cizîrî'nin özel yanı, eserlerinin Kürtçe olmasıdır” ifadelerini kullandı.

Doski, Kürtçe'nin Kürt illerinde her geçen gün daha az konuşulduğunu belirterek şunları söyledi:

“İnsanlar dilleriyle tanınır. Dil, Allah'ın emanetidir, dili korumamak günahtır. Mela Divan’ını Kürtçe yazdığı zaman,  gördü ki, Kürtçe yazmanın günah olmadığını, bir eksiklik ve ayıp olmadığını fark etti.”

Tahsin İbrahim Doski, Cizîrê'de Rûdaw muhabiri Abdulselam Akıncı’nın sorularını cevapladı:

Rûdaw: Türkler, Farslar, Araplar ve Avrupalılar Melayê Cizîrî'yi tanıyor mu? Melayê Cizîrî'nin adı, Medreseya Sor'dan dünyaya nasıl yayıldı?

Tahsin İbrahim Doskî: Melayê Cizîrî’nin Divanını ilk kez 1904 yılında Almanlar yayımladı. O zaman ne Kürtler, ne Türkler, ne Farslar, ne de Araplar yayımlamıştı. Bir Alman yayımladı. Avrupalı bir Doğu bilimci olan Martin Hartmann, İstanbul'da bir arkadaşından Melayê Cizîrî'nin el yazması Divanı'nı aldı. 1904 yılında Berlin’e döndüğünde Divan’ı yayımladı ve önsözü de Almanca yazıldı. Ayrıca Melayê Cizîrî hakkında bir araştırma da yapıldı. Yani Avrupa bilim insanları, Melayê Cizîrî’yi 100 yıl önce tanımıştı. Araplar, Farslar, Türkler  maalesef ondan sonra tanımaya başladılar. Neden? Bu bizim hatamızdı. Çünkü Melayê Cizîrî Divanı’nı  Arapça, Farsça ve Türkçeye çevrilmediği için bilim insanları tanımamıştı. 1950’den sonra Mele Ahmedê Zivinge‘nin 'Aqdulê Cewheri'yi Arapçaya çevrisinden sonra Araplar Mela’yı tanımaya başladı. Ardından Türkçeye ve Farsçaya çevrildi. Yani komşularımız 20 yüzyılın ikinci yarısında Melayê Cizîrî’yi tanıma başladılar. Öncesinde maalesef tanınmıyordu.

Rûdaw: Yani, Melayê Cizîrî'nin adı ve şanı 100 yıl önce Cizre’den çok daha geniş bir bölgeye yayıldı?

Tahsin İbrahim Doskî: Evet, 100 yıldan fazla bir süre önce yayıldı.

Rûdaw: Şunu merak ediyorum. Melayê Cizîrî’nin alim olması dışında ne tür özellikleri vardı?

Tahsin İbrahim Doskî: Melayê Cizîrî, dönemin büyük alimlerinden biriydi. O dönemde birçok bilgin ve şair vardı. Kürt’tüler, ancak çoğu Kürtçe yazmazlardı. Mesela Şeyh Şikri Bedlîsî ve birçok kişi Türkçe ya da Arapça yazıyordu. Ama Melayê Cizîrî’nin özel yanı şuydu: O, ilmî çalışmalarını ve eserlerini Kürtçe yazıyordu. Eğer o dönemin ölçütlerine göre bakarsak, bu Kürt milliyetçiliğini geliştirdiği ve ona öncülük ettiği anlamına geliyordu. Çünkü o dönemde, Kürtlerin bilimsel çalışmalarını Kürtçe yazmaları olağan değildi. Birçok kişi Kürtçeyi bilimsel, edebi bir dil olarak kabul etmiyordu. Oysa Melayê Cizîrî, halkın gözünde büyük bir alim, şeyh ve önemli bir şahsiyetti. Divanını verdi ve birçok Kürt alimi de onun izinden giderek Kürtçe yazmaya başladı. Çünkü onlar, Kürtçe yazmanın günah, eksiklik veya ayıp olmadığını fark ettiler. Melayê Cizîrî, bu konuda öncülük etti. Bu iyiliği ona artı puan olarak döndü.

Rûdaw: Kürt illerinde ve bölgelerinde Kürtçe konuşmanın azaldığı  bir dönemde bu örnek çok önemli. Kürt gençleri ve ebeveynler için dil konusunda ne gibi önerilerde bulunursunuz?

Tahsin İbrahim Doskî: İnsanlar kendi dilleriyle tanınır ve dil de Allah'ın bize bir emanetidir. Allah, sana nasıl sana bir ruh vermiş, bu ruhu koruman ve kaybetmemeni istemiş ise aynı şekilde dil de Allah tarafından bize verilmiştir, onu kaybetmek günah olur. Ben doğarken kendimi Kürt yapmadım, Allah beni Kürt olarak yarattı ve bu dili bana verdi. Dillerin farklı olması, Allah'ın büyüklüğünü gösterir. Bu yüzden, eğer insanlar dinî bir bakış açısıyla yaklaşırsa, dilini korumak çok önemlidir. Peki, dilini nasıl korursun? Konuşarak, yazarak ve çocuklarına, torunlarına öğretmekle. Ama ne yazık ki, özellikle Kuzey Kürdistan'da bu meseleye gereken önem verilmiyor. Kürtlüğünü savunan bir bireyin çocuğunun Kürtçe bilmemesi üzücüdür. Bu büyük bir eksikliktir. Bu, dini açıdan da günahtır, çünkü Allah bu dili sana verdi ve onu korumanı emretti.

Rûdaw: Melayê Cizîrî'yi kısaca tanımlar mısınız?

Tahsin İbrahim Doskî: Melayê Cizîrî, Kürt şairlerinin şeyhidir. Cegerxwîn ona ilişkin şunları söylemiştir. "Melayê Cizîrî gökyüzü gibidir, diğer Kürt şairleri ise kuşlar gibi. Biz ne kadar yüksek uçarsak uçalım, ona ulaşamayız, ama ona daha yakın olabiliriz."

Rûdaw: Yarın sunumunuzu yapacaksınız. Konunuz nedir?

Tahsin İbrahim Doskî: Sunumun konusu, Melayê Cizîrî'nin eserlerindeki bilimsel yöntemleri kullanımıyla ilgilidir. Melayê Cizîrî, bilimsel yöntemleri edebi bir dille birleştirerek nasıl kullanmıştır ve bu bilimsel yöntemler nasıl işlevsel hale getirilmiştir ve eserlerine nasıl yansıtmıştır, bunları anlatacağım.

Rûdaw: Çok genç görünüyorsunuz, kaç yaşındasınız?

Tahsin İbrahim Doskî: 1970 doğumluyum, yani 54 yaşındayım.

Rûdaw: 20 yılını hesaba katmazsak  30 yılda 140 kitap yazmak gerçekten inanılmaz bir başarı. Tebrikler.

Tahsin İbrahim Doskî: Teşekkür ederim.