Saddam’ın Yunan sevgilisi bilinmeyenleri anlattı

Parisoula Lampsos Yunan asıllı Lübnanlı bir kadın. 1950’li yıllarda büyük bir işadamı olan babası, Irak hükümeti tarafından rafineri yapması için ülkeye davet ediliyor. Parsivla’nın Bağdat anıları işte o süreçte başlıyor.

 

Gelecekte Irak’ın devlet başkanı olacak Saddam Hüseyin’le tanışan Lampsos, devrik diktatörden kaçana kadar da onun gazabından payını alıyor.

 

Saddam’ı ilk gördüğünde beyaz atlı prensi gibi gördüğünü belirten Lampos, şimdi ise, “O benim hayatımı çaldı” diyor.

 

Parisoula Lampsos ile yaptığımız bu röportaj yakın bir zamanda Rûdaw televizyonunda bir belgesel olarak da yayınlanacak.

 

Irak’a hangi yıl gittiniz?

 

Bağdat’a 1956 yılında gittik. Her ne kadar yaşım küçük olsa da o yılları iyi hatırlıyorum. Çocukluğum ve gençliğimi orada geçirdim.

 

“BENI KAÇIRMAYA GELEN BEYAZ ATLI PRENS GİBİYDİ”

 

Saddam Hüseyin ile nasıl tanıştınız?

 

Tüm kızların mutlu ve yeni bir hayat hayalettiği bir dönemde, yani gençlik yıllarımda Saddam’la tanıştım. Birgün komşumuz Cina telefonla beni aradı ve “Bugün misafirlerim var, sen de gel” dedi. Yeni biriyle tanışacağım içime doğmuştu. Fakat yeminle söyleyebilirim ki o zaman misafirin kim olduğunu bilmiyorudum. Onu gördüğüm ilk anı asla unutamıyorum, gözlerimi her kapattığımda yine o anı yaşıyorum. Aman tanrım, çok yakışıklıydı. Beni kaçırmaya gelen beyaz atlı prens gibiydi. Sadece birkaç saniye gözgöze geldik ama hayatım boyunca ben o birkaç saniyeyi unutmayacağım.  

 

Saddam’da sizden etkilendi mi?

 

Evet, dikkatini çekmeyi başarmıştım. Saddam’ın benim hakkımda ne düşündüğünü anlamam uzun sürmedi. Beni takip altına almıştı. Firyal adında bir arkadaşım vardı. Firyal’in işi Saddam’a sevgili bulmaktı. Birgün bana geldi ve onun arabasıyla şehir dışına çıktık. Büyük bir eve gittik. Kapı açıldığında kanım dondu, içim sevinçten ürperdi. Karşımdaki ta kendisiydi. Saddam’ı tekrar orada gördüm. Ona hayır diyemedim. O günden itibaren artık ben eski Parsivla değildim.

 

Fakat Saddam evliydi ve siz de başka biriyle evlendiniz…

 

Saddam o dönem Baas Partisi başkanı olmaya hazırlanıyordu. Ben Irak’ın en zengin ailelerinden birbin oğlu olan Sirob Steven Skenderyan ile evlendim. Bu evliliğimden bir çocuğumuz oldu ve ben hayatımdan memnundum. Eşime saygı duyuyordum fakat Saddam’da hiç bir şekilde aklımdan çıkmıyordu. Zaten onun gölgesinden uzaklaşamıyordum.  

 

“EŞİMİN MAL VARLIĞINA EL KOYDU”

 

Hayatınıza müdahalede bulundu mu?

 

Bir yılbaşı akşamı evimizde noel ağacı süslemiş yeni yılın gelmesini bekliyorduk. Bir ara televizyon’da haberleri izlerken spikerin uzun bir liste okuduğunu duyduk. Hükümetin mal varlıklarına el koyduğu zenginlerin listesiydi ve aralarında eşim Sirob Steven Skenderyan’ın da adı geçiyordu.

 

Sirob birden ayağa fırladı ve noel ağacını tuttuğu gibi avluya attı. “Herşeyimizi kaybettik” dedi. Eşim Diyala ve Umel Ezum’daki büyük çiftliklerin sahibiydi. Tüm Irak o zaman Umel Ezum’u tanıyordu. O an başımıza neler geleceğini kestiremedim ancak birkaç yıl sonra bunun Saddam’dan bana küçük bir mesaj olduğunu anlayacaktım.

 

Size unutmadığını gösterdi yani?

 

O Saddam’dan yediğim ilk darbeydi. Beni unuttuğunuz sanıyordum ama o bana, “Nereye gidersen git gözüm hep üzerinde olacak. Nereye gittiğini ve ne yaptığını biliyorum” dedi.

 

Sonra ne oldu?

 

O gece kapımız çalındı ve eşimin arkadaşları gelip, “Sirob, burada kalırsan Saddam seni öldürür, şimdi terkedip git buralardan” dediler. O gece Sirop yurt dışına kaçtı ve birdaha Irak’a dönmedi.

 

Siz ne yaptınız?

 

O zaman henüz 22 yışandaydım. Çocuğumu alıp annemin yanına gittim. Birgün kapımız çalındı. Tak tak, gelen eşimin avukatı Ali Swedi’ydi. Bana bir mektup getirmişti. Zarfın içinde boşandığımıza dair belge vardı. Eşimle haberim olmadan boşanmıştık. Sirob’tan sonra hayatın benim için bir anlamı kalmadı.

 

“KAÇTIM AMA KURTULAMADIM”

 

Siz neden Irak’ı terketmediniz?

 

Irak’tan kaçtım. Yunanistan’a gitmeye karar verdim. Atina’da ev tuttum ve işe başladım. Çocuğum okul yıllarına geldiğinde kayıt belgeleri için Irak Büyükelçiliği’nden belge getirmemi istediler.  Sanki benim için kurulan bir tuzaktı bu. Büyükelçiliğe gidip büyükelçi ile görüştüm ve bana hemen, “Okul için belge almaya geldiğini biliyoruz. Fakat başka bir şey daha var” dedi. Nedir diye sorduğumda bana verdiği cevap şu oldu:

 

“Irak Cumhurbaşkanlığı bize talimat göndermiş, Parsivla Lampos hanımın Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin’in talimatıyla yurda dönmesini istiyor. Yunanistan pasaportunu bize vermin ve dönmen lazım. Unutma orada ailen var.”

 

Hikaye yeni başlıyor olmalı..

 

Öyle de oldu. Bağdat’a döndük. Sonraki gün sabah saat 08.00’de iki subay gelip beni evden aldı ve emniyete götürdü. Kapıdan girer girmez beni askeri selamla karşıladılar. Çok şaşkındım. Pasaportumu istediler. “Sorun nedir?” diye sordum. “Sana Başkan Saddam Hüseyin’in imzaladığı hususi pasaportunu vereceğiz. VIP pasaportu” dediler.  

 

Tekrar ne zaman karşılaştınız?

 

Ertesi gün beni almaya kurye gönderdi. Davetine iştirak etmeye mecburdum ama Saddam’ın misafiri olduğumu bildiğim için de kendimi süsledim püsledim. Zayıf görünmemeye çalıştım. Yüreğimin sesini duymamazlıktan geldim. Çünkü o an yüreğimi dinlersem ölürdüm. Benim için bir film gibiydi herşey. Yanına gittiğimde gelip arkamda durdu ve bana, “Değişmemişsin ama çok daha güzelleşmişsin” dedi.

 

Sizin tepkiniz ne oldu?

 

Cevap vermedim, sadece gözlerinin içine bakıyordum. Bakışlarım onu rahatsız etti ve kızarak, “Bana öyle bakma!” dedi. Sonra bana ne istediğimi sordu ve, “Gidebilirsin, ben seni ararım” dedi. Daha sonra bizi köşklerinden birinde tutu ve istediği zaman görüşmeye devam ettik.

 

“SADDAM ÇOK KARMAŞIK BİR KİŞİLİĞE SAHİPTİ”

 

Biraz kişiliğinden bahsedebilir misiniz?

 

Biliyorsunuz, Saddam Hüseyin çok zor bir çocukluk ve gençlik dönemi geçirmiş. Babasını hiç görmemiş, annesi başka biriyle evlenmiş, üvey babanın yanında kalmış bir çocuk. Çocukluğu sefalet içinde geçmiş, sokaklarda yalınayak gezmiş. Hayrullah Tulfah elinden tutup onu Baas Partisi üyesi yapana kadar da perişan bir hayat sürmüş. Baas ona iktidar ve güç kapısı açmış ve adım adım kendini bulmaya çalışmış.

 

Saddam insanı baştan çıkarma konusunda çok maharetliydi. Fakat ne mutluluğunu ne de kızgınlığını gizleyebiliyrdu. Çevresindekilerin her an her şeye hazırlıklı olması gerekiyordu. Bir saat içinde size çağırıp tüm isteklerinizi yerine getirebilir ama bir saat sonra da kalbizini yerinden sökmek isteyebilirdi. Ne zaman nasıl davranacağını önceden kestirmek zordu. Çok karmaşık bir kişiliğe sahipti.

 

Saddam’ın sürekli takibinde olmak size korkutmuyor muydu?

 

Saddam’ın bana son yaklaşımı ona karşı içimdeki hisleri öldürdü. Artık sadece kendi hayatımı düşünüyordum. Onunla nasıl baş edeceğimi, nasıl alıp vereceğimi düşünüyrdum. İçimde sürekli bir korku vardı. Çünkü yarın başıma neler geleceğini bilmiyordum. Sağ kalıp kalmayacağımı bilmiyordum. Saddam’ın yanında bulunan hiç kimsenin hayatı garanti altında değildi.

 

Saddam’la anılarınızı anlattığını bir kitabınız da var öyle değil mi?

 

Evet, Saddam ve ailesi ile anılarımı yazdığım “My Life With Saddam” adlı bir kitabım var. Şimdi yaklaşık 40 dile çevirilmiş durumda.

 

“OĞLU UDEY ŞIMARIK VE ZORBAYDI”

 

Saddam’ın ailesi dediniz. Ençok hangi aile ferdi ile muhattap oldunuz?

 

Oğlu Udey istemediğim halde beni kendisinin olimpiyat komitesi sekreteri yaptı. Udey zorba ve şımarıktı. Bir çeşit uyuşturucu madde kullanıyordu. Tehlikeli biriydi. Uyuşturucu kullanınca kendineden geçiyor ve en yakın arkadaşlarını öldürtüyordu. Hatta Saddam’ın en yakın arkadaşı Kâmil Hanna’yı da o öldürdü. Saddam Kâmil Hanna’yı çok severdi. O Kâmil’in önceden yemediği, tatmadığı hiç bir şeyi yemezdi. Onsuz bir yere gitmezdi. 1988’de Saddam dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek ve eşi Suzan Mübarek için özel bir kutlama hazırlıyor. Misafirlerin kadlığı konakta Udey yüksek sesle müzik dinliyor. Saddam Kâmil’i gönderip Udey’i uyarmasını istiyor ve bu yüzden Udey babasının en sadık arkadaşını öldürüyor. Udey babasını bile dinlemiyordu. Çünkü o annesinin birtanesiydi.  

 

Kusay’ı da çok iyi tanıyordum. Fakat o çok farklı bir kişiliğe sahipti. Daha çok dayısına benziyordu, hatta kopyasıydı. Udey gibi sorunlu ve bela biri değildi. Fakat sonuçta o da aynı ailenin bir ferdiydi.

 

Sevmediklerini gömüyorlardı yani?

 

Evet, Saddam kayınbiraderi Adnan Hayrullah’I öldürdü. Eşi Sacide’nin kardeşi ve onun elinden tutup yükselten Hayrullah Tulfah’ın oğlunu, kendisine darbe yapılmasından korktuğu için öldürdü. Adnan çok iyi biriydi. Saddam da onu çok seviyordu ama darbe yapmasından korktu ve öldürdü. Hemde çok acayip bir şekilde. Eşi Sacide ile kayınpederini ziyarete gittiği gün Adnan’ı göreve gönderiyor. Sacide ona “Biliyorum, kardeşimi öldürteceksin” diyor. O gün Adnan’ın içinde bulunduğu helikopter havada inflak ediyor ve ölüyor. Saddam gölgesine bile güvenmezdi, etrafındakiler bunu çok iyi bilirdi.  

 

“ELINDE VİSKİ ŞİŞESİ İLE SARHOŞ OLDUĞUNDA OYNARDI”

  

Saddam’ın ne tür hobileri vardı?

 

Çok farklı hülyaları vardı. Ava gitmeyi çok severdi. Doğada gezmeyi severdi. Üzgün olduğu zaman biro dada yalnız kalmak isterdi. Böyle zamanlarda televizyonu açıp film izlerdi. Baba filmini çok severdi. Kimse ile konuşmaz içine kapanırdı. Eline bir viski şişesi alır bitirinceye kadar içerdi. Elinde viski şişesi ile oylanamaya başladığı zaman sarhoş oldunu anlardık. Sonra tabancasını havaya kaldırı ve oynardı. Bu da bir çeşit sevinç gösterisiydi. Amerikan filimlerinde olduğu gibi sürekli başında şapkası olsun isterdi.

 

Saddam’ın kuzey Irak’ta (Güney Kürdistan) bir sürü köşk ve konağı vardı. Oralarda kalmayı çok severdi. Duhok veya Süleymaniye’ye gittiğinde mutlaka gezisinin görüntülerini kaydederdi. Ailesi ile oyun oynardı.  

 

Ona hiç yaptıklarına dair soru sordunuz mu?

 

Sordum, bu kadar kan neden dökülüyor diye sordum. O da bana, “Sen hiçbir şey bilmiyorsun. Sen sokaklarda büyümedin. Ben sokakları biliyorum. Bu halkı iyi tanıyorum ve onların ne istediğini de senden daha iyi biliyorum” diye cevap verdi.

 

Saddam ailesinin size yaklaşımı nasıldı?

 

Sadece ben değil, ailem de Saddam’ın ailesinden çok çekti. İki kızım daha vardı. Birgün Udey kızlarımı ava götürmek istedi. Hayır diyemedik. Akşam eve döndüklerinde bir kızımın durumunun çok kötü olduğunu gördüm. Başına ne geldiğini sormaya cesaret edemedim. Kaldı ki ne yaşadıklarını tahmin ediyordum. Gözlerimi kapattım ve tüm yaşadıklarımın gözümünönünde canlandı.

 

“KÜRDISTAN İSTİHBRATINA SIĞINDIM”

 

Yaşadıklarınızdan pişman mısınız?

 

Hayır pişman değilim. Çünkü elimizden başka birşey gelmiyordu ve isteseydik de bu kaderi değiştiremezdik. Ama şimdi elimde olsa ve o günlere dönsem, Saddam’a hayır demenin bir çok yolunu bulabilirim diye düşünüyorum.

 

Peki nasıl kurtuldunuz bu hayattan?

 

Saddam’ın köşklerinden birinde kalıyorduk. Sürekli kaçıp kurtulmak için fırsat kolluyorduk. Günlerden birgün, uzun bir yolculuktan sonra Duhok’a kaçmayı başardım. Kendimi birden Kürdistan istihbaratı üyeleri ile başbaşa buldum. Bana, “Parsivla Lampos, sen bizim misafirimizsin” dediler. Daha sonra beni Musul’a doğru götürdüler. Saddam’a teslim edileceğim diye çok korktum. Sonra sihay bir otomobil geldi, şöförümüz araçtan indi ve o siyah araçtakilerle konuştu, onlardan para aldı. Bizim için pazarlık yapıyorlar sandım. Fakat yola devat ettik. Oradan Ürdün’e geçtik.

 

Orada kiminle görüştünüz?

 

Bizi “Hacı” adında birine teslim ettiler. Hacı bana, “Senin kim olduğunu biliyoruz. Seni bulmak için çok para harcadık” dedi. Birgün Hacı gelip, “Amerikalı misafirlerimiz var” dedi. ABC televizyonundan Cler Shepman ve ekibi gelmişti. O zaman bu işin arkasında kimler olduğunu anladım. Amerikalıların bana ihtiyacı vardı ve Saddam’ın gerçek hayat hikayesini bilmek istiyorlardı.

 

Ürdün’de mi kaldınız?

 

Hayır, Hacı daha sonra gelip bana Suriye’ye geçeceğimizi söyled. Fakat çok tehlikeliydi. O da bana, “Tüm Irak istihbaratı senin peşinde” dedi.  Amerikalılar da Yunanistan’a gitmemi istedi. Bunu ben istemedim. Irak istihbaratının Yunanistan’a çok rahat ulaşabildiğini biliyordum. Bu yüzden İsveç’e gitmeyi tercih ettim.

 

“SADDAM’A ACIDIM”

 

Saddam Hüseyin’in tutuklanıp idam edilmesi size etkiledi mi?

 

Saddam benim, eşimin ve çocuklarımın hayatını çaldı. Fakat asla sonunun böyle trajik bitmesini istemezdim. O yaptıklarından ötürü pişman olmadı, özür dilemedi. Onu sevmek yada sevmemekten ötürü değil, ama bir insan neden kendi sonunu böyle hazırlar ki. Onu böyle görmek istemezdim ona çok acıdım. Bakın o büyük iktidarına ne oldu?

 

İdam edildiği anı izledim. Güzel ve kötü günleri hafızamda canlandı. Asılan kişinin Saddam olduğuna inanmak çok zordu. Ne diyebilirim ki, mutlu muydum, hüzünlü mü, bilemiyorum. Ama şok olmuştum. Saddam hayatımı benden çaldı. Beni öldürmedi ama hayatımı aldı. Öldürse belki daha iyi olurdu. Çünkü ben onun yanında yaşayn bir ölüydüm.