ÖZEL - Eski Bakan Yakış: Türkiye’nin AİHM kararlarına uymaması bir hukuk eksikliği

05-12-2021
Şevket Herki
Eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış
Eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış
Etiketler Yaşar Yakış AİHM Avrupa Konseyi Osman Kavala Selahattin Demirtaş
A+ A-

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHM) iş insanı Osman Kavala'nın serbest bırakılması kararını uygulamayan Türkiye için "ihlal prosedürü" başlattı.

58’inci Hükümetin Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, Türkiye’nin uyarıları dikkate almaması durumunda üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nde oy hakkının askıya alınmasının muhtemel olacağını söyledi.

Aynı zamanda emekli büyükelçi olan Yakış, hem Osman Kavala ve hem de Halkların Demokratik Partisi eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş konusunda AİHM’in kararlarını uygulamamasını bir “hukuk eksikliği” şeklinde yorumladı.

Türkiye anayasanın uluslararası sözleşmelerle ilgili 91’inci maddesini hatırlatan Yaşar Yakış, “Bunu eğer uygulamıyorsan ya bu sözleşmeden çıkacaksın veya sözleşme maddelerine uyacaksın” diye konuştu.

Deneyimli siyasetçi Yaşar Yakış, AİHM ve Avrupa Konseyi karaları ve son dönemde yaşanan gelişmeleri Rûdaw Ankara Temsilcisi Şevket Herki’ye değerlendirdi.

Rûdaw: Türkiye-AB ilişkilerinin en sıcak gündem başlıklarından bir tanesi Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Osman Kavala hakkındaki son kararı. Bu kararı nasıl değerlendiriyorsunuz, bir yaptırım içeriyor mu yoksa bir yaptırım sürecinin başlangıcı olarak mı görmek lazım?

Yaşar Yakış: Yaptırım sürecinin başlangıcı ama bir kere ihlale karar verip vermeyeceği henüz belli değil. Onun da ayrıntılarına gireriz. Ama bir başlangıç ama bu da dün akşam veya önceki akşam başlayan bir başlangıç değil. Uzun süredir devam eden bir süreç. Uzun süredir Osman Kavala’nın haksız yere tutulduğuna dair Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bir kararı vardı. Bu karar üzerine bir süreç başlamıştı. O süreç üzerine Türk mahkemeleri de Kavala’yı tahliye etme yönünde bir karar verdi. Ama tahliye bir işe yaramadı, çünkü tahliye kararı verildiği günün akşamı henüz hapisten çıkmadan bu defa da başka bir suçlamadan ötürü yeni bir süreç başladı. Dolayısıyla Kavala tahliye edilemedi. Böyle bir süreç var. Şimdi Türkiye bu süreci yeni başlamış bir süreç diye mütalaa ediyor. “Sizin söylediğiniz şey eskiden doğruydu, biz nitekim o suçtan tahliye ettik ama şimdi yeni bir suç bulduk, onun için yargılıyoruz” demek suretiyle her şeyi sıfırlamış.

Rûdaw: Türkiye, yargılama sürecinin adil olduğu konusunda Arvupa Birliği’nin ilgili organlarını ikna edebilmiş midir?

Yaşar Yakış: Hayır. Avrupa Konseyi’nin öteki üyeleri ikna olmadığı gibi Türkiye’nin de ikna olduğunu zannetmiyorum. Bu tamamen siyasi bir dava gibi görünüyor ve şu anda da siyasi bir dava gibi yürütülüyor. Çünkü bir insanın tahliye edildiği gün öğleden sonra o kadar alelacele karar verip “hayır çıkamazsın” denilerek tekrar hapishaneye konulması hukuk kurallarına pek uygun bir durum değil. Eğer hukuki bir durum olsaydı onun bir hazırlık süreci olması, mahkeme süreci olması gerekirdi. Yine tutuklu mu olacak, tutuksuz mu. Bunların hiç biri olmadı. dolayısıyla Avrupa Konseyi üyesi 47 ülkeden 33’ünün kararına göre alınmış, bazı ülkelerin tereddütleri olduğu anlaşılıyor. O tereddütler de benzer durumlara düşmüş olan ülkelerin “Türkiye’nin bu durumuna yardımcı olalım çünkü biz de benzer durumlarla karşı karşıyayız” demek suretiyle aldıkları tavırdır. Sanırım karar için üçte ikilik çoğunluk, yani 32 ülkenin oyu gerekiyordu.

Rûdaw: 33 ülke onay vermiş.

Yaşar Yakış: Yani 3 ülke fazladan onay vermiş. Yalnız burada başka bir şeye de işaret etmek gerekiyor; bu toplantı Avrupa Konseyi’nin Bakanlar Komitesi’nin büyükelçiler düzeyinde yapılan bir toplantısında alınmış bir karar. Gerçi büyükelçiler kendi merkez makamlarının müsaadesi olmadan, “Türkleri çok seviyorum buna evet veya hayır diyeyim” diyecek halleri yok. Besbelli ki kendi makamlarına danışmış olmaları lazım. Ama şunu hesaba katmak lazım ki kritik bir noktadayız. Yani 3 ülke farklı yönde karar verseydi karar bloke olacak, çıkmayacaktı. Bu süreç takılmış olacaktı. Buraya gelmeden Avrupa Konseyi tarafı kurtarmış oldu.

Rûdaw: Selahattin Demirtaş’la ilgili de benzer bir süreç var. Yine AİHM’nin bir kararı var. Her iki davaya baktığımız zaman bu sürecin sonunda Türkiye’nin AB üyeliği yada kazanımlarının riske girmesi söz konusu olabilir mi?

Yaşar Yakış: Olabilir. Yani  ihraç belki çok daha ileri bir şey. Çünkü Avrupa Konseyi’nin kurucu üyelerinden biri Türkiye. İhraca kadar götürmeyebilir ama oy hakkının askıya alınması süreci muhtemeldir. Böyle bir ihtimal var.

Rûdaw: Ekonomik kaygılardan da bahsediliyor. Sürekli Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerde AB’nin Türkiye’yi çok ciddi Pazar olarak gördüğünden bahsediliyor. AB Türkiye’ye dönük kararlar alırken bu tarz ekonomik çıkarları göz önünde bulunduruyor mu?

Yaşar Yakış: Şimdi AİHM, Avrupa Konseyi’nin bir makamı ama AİHM tamamen yargısal olarak olaylara bakıyor. Bu dava şu maddenin şu fıkrasına uyar mı uymaz mı buna bakar ve hukuk orada önemlidir. Yoksa siyasi mülahazalar AİHM’de söz konusu değil. Ama Avrupa Konseyi’nin bir parlamenter meclisi var ve bir de Bakanlar Konseyi var. Bakanlar Konseyi en politik makamdır. Yani orada sayın Demirtaş’la ilgili veya başka bir kimse ile ilgili davalar, mesela Ilgar Mamadov adında bir Azerbaycanlının davası vardı, yine Fransızların, Norveçlilerin davaları vardı. Onların da çeşitli nedenlerle AİHM aldığı kararları siyasi nedenlerle uygulamadıkları durumlar da var. Dolayısıyla bu Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden ihracına götürür mü diye sorarsanız, o kolay değil. Ama pek tabii ki Türkiye’nin imajının zedelendi. Yani Kavala meselesi ve sayın Demirtaş meselesi açısından bakıldığı zaman bütün bunlar birer örnektir. Ve hem sayın Demirtaş’ın hem de Kavala’nın davalarının yürütülüş tarzına bakıldığı zaman burada siyasi nedenlerin hukuki nedenlerin önüne geçtiğini görüyoruz. Uzun süreli tutukluluk hali de söz konusuydu Kavala’nın durumunda. Dolayısıyla bu kadar uzun süren tutukluluğun ardından, insanları o kadar cezaevinde beklettikten sonra “özür dileriz, yanlış yapmışız” demenin bir alemi yok. Sayın Demirtaş’ın bazı durumlarda eşini dahi görememesinden kaynaklanan durumları da düşünürsek. Yani Avrupa Konseyi açısından siyasi bir boyutunun öne çıktığı görülüyor. Avrupa Konseyi üyesi ülkeler diyelim buna. Çünkü Konsey üyeleri arasında Rusya gibi, Belarus, Azerbaycan, Ermenistan gibi ülkeler de var. Avrupa Konseyi diyoruz ama bu ülkeler Avrupa’da değil, Asya’da. O ülkelerde de Türkiye’nin imajı ile ilgili bir sorun var. Pek tabii ki o imaj ileride Türkiye ile ilgili bazı fiili zorluklara da dönüşebilecektir eğer Türkiye ısrar ederse. Azerbaycan benzer bir durumla karşı karşıya kaldı. Ilgar Mamadov diye birisi haksız yere cezaevine konulduğu yönünde şikayette bulundu. AİHM uzun süre “Ilgar yanlış yere mahkum edilmiştir, serbest bırakılmalıdır” dedi. Azerbaycan ısrarla serbest bırakmayacağını söyledi ama en sonunda serbest bırakmak zorunda kaldı. Türkiye’nin de er yada geç o hale gelme ihtimali var.   

Rûdaw: Bu konuda daha önce büyükelçilerin bir çıkışı oldu. Türkiye’de hükumet sürekli şöyle bri savunma yapıyor;  “bu bizim bağımsız yargımıza, hukuk sistemimize bir müdahaledir” diyor. Bu geçerli bir savunma mı? Avupa Konseyi, AB veya diğer ilgili organları bu sözlerle ikna etmesi mümkün mü? Burada doğrudan yargıya bir müdahale var mı, yoksa Türkiye’nin hem Avrupa Koseyi üyesi olması hem de AİHM kararlarını uygulayacağını taahhüt edip bunu yerine getirmiyor olmasından dolayı yeni bir diplomatik durumdan söz edebilir miyiz?

Yaşar Yakış: Şimdi şöyle bir durum var. Rahmeli Özal zamanında Türkiye AİHM’in kararlarının Türkiye’de de geçerli olacağı yönünde bir taahhütte bulundu. Şimdi siz bir mahkemenin yargı kararlarını tanıyorum dedikten sonra, şu karar olursa tanırım, bu karar olursa tanımam diyemezsiniz. O zaman yargı olmaktan çıkıyor. Sanırım AİHM Türkiye tarafından Kavala’nın durumunda, sanırım Sayın Genel Başkanı’nın durumunda da verilen kararın yanlış olduğuna karar verdi. “Ben o kararı tanımıyorum” dediğiniz zaman ki Türkiye’nin içinde de böyle bir durumla karşılaştık, Anayasa Mahkemesi bir karar verdi, alt düzeyde bir mahkeme “ben Anayasa Mahkemesi’nin kararını tanımıyorum veyahut uygulamıyorum” dedi. O zaman bu yargı olmaktan çıkıyor. Yargı çünkü bir hiyerarşi gerektiriyor. Bir alt mahkemenin üst mahkemenin kararına uyması zorunluluğu var. Dolayısıyla yargı diyeceksek bir bütündür. Bir kısmını uygularım, bir kısmını uygulamam diye bir durum yok. Türkiye bu duruma düşmüştür. Kendi Anayasa Mahkemesi’nin kararını uygulamadığı gibi, AİHM’in de kararını da uygulayacağım demiş, sonradan uygulamaktan vazgeçmiştir. Burada hukuki bir eksiklik var.

Rûdaw: Siz dışişleri bakanlığı da yaptınız. Bu noktada hükumete tevsiyeniz nedir. Avrupa ile bu kadar karşı karşıya gelmenin belki iç siyasette bazı müspet sonuçları olabilir AK parti açısından ama ülkenin imajı itibariyle, diplomatik ilişkileri bakımından bakıldığında kaygılar da barındırıyor bir kesim açısından. Siz nasıl Türkiye ile AB ilişkileri açısından bunu nasıl görüyorsunuz?

Yaşar Yakış: Hukuk devleti dediğiniz zaman, hukuktan kendinizi bir şeye bağladıysanız yani örneğin sizinle Şevket bey olarak bir sözleşme imzalıyoruz ama bir müddet sonra ben diyorum ki ben Şevket bey ile yaptığım sözleşmeyi uygulamıyorum. Bu hukukta nasıl bir eksiklikse, önce Türkiye ölçeğinde alalım, Türkiye’de bir anayasa kararının bir alt mahkeme tarafından uygulanmaması da bir hukuk çarpıklığıdır. Aynı şekilde anayasamızın 91. Maddesinde, insan hakları konusunda “Türk kanunları ile uluslararası bir sözleşmenin hükümleri çatışırsa, uluslararası sözleşmenin hükümleri uygulanır” diyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, AİHM’den ayırıyorum bunu, mahkeme, o sözleşmedeki maddeleri uygulamakla mükelleftir. O sözleşmede öngörülen hususlar ihlal edilmişse, AİHM bu ihlali tespit etmekle yükümlü. Şimdi Kavala davasında bunu yapmıştır. Yani AİHM demiştir ki, “Ey Türkiye sizin yargı sisteminizin tamamının -hukuk mahkemeleri, asliye ceza mahkemeleri, yargıtay, anayasa mahkemesi hepsi birlikte Türkiye’nin hukuk yapısı olarak bakılır- aldığı karar AİHM tarafından temyiz edilmiştir.” Temyiz ne demek, bozulmuştur demek. Sen bunu eğer saymıyorsan ya bu sözleşmeden çıkacaksın veya sözleşme maddelerine uyacaksın.  Yapılması gereken budur.

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli