Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler uzmanı Prof. Dr. Deniz Ülke Kaynak, Türkiye’de günlerdir konuşulan yeni bir çözüm sürecine dair analizlerini Rûdaw’a anlattı. Prof. Dr. Deniz Ülke Kaynak, geçmiş deneyimlerde yapılan hatalardan ders alındığını belirterek, güncel sürecin daha kapsayıcı ve uluslararası destekli bir boyutta geliştiğini ifade etti.
Prof. Dr. Kaynak, önceki çözüm sürecinde yapılan kavramsal hataların toplumda ayrışmalara neden olduğuna vurgu yaparak, çözümün yalnızca bir gruba odaklanmasının kamuoyunda negatif tepkiler yarattığını belirtti.
“Birine hak tanımak diğerinden eksiltme olarak algılanıyor,” diyen Kaynak, çözümün Türkiye genelinde kapsamlı bir demokratikleşme paketi olarak sunulmasının gerektiğini vurguladı.
Bugünkü çözüm sürecinin, uluslararası jeopolitik değişimler ve Türkiye’deki sosyopolitik gerekliliklerle daha çok desteklendiğine dikkat çeken Kaynak, sürecin siyasi partilerin çoğunluğundan destek almasının önemini vurguladı. Kaynak, özellikle MHP lideri Bahçeli’nin sürece destek veriyor görünmesinin, milliyetçi kesimlerin güvenini kazanmada etkili olabileceğini savundu. Ayrıca, CHP lideri Özgür Özel’in Diyarbakır ziyareti gibi adımların da sürecin daha geniş bir tabanda destek bulmasına katkı sunduğunu belirtti.
Prof. Dr. Kaynak, bu sürecin başarıya ulaşmasının Türkiye’nin ekonomik yükünü de azaltacağını belirtti. “Milyarlarca dolarlık iç güvenlik bütçesi, halkımızın refahı, eğitim ve sağlık gibi temel ihtiyaçlara yönlendirilebilir,” diyen Kaynak, barışın en çok “Güneydoğu” halkı tarafından desteklendiğini ve çatışmanın en büyük bedelini Kürt vatandaşların ödediğini dile getirdi.
Öcalan ve Kürt temsilcilerinin rolü
Kaynak, söz konusu sürecin simgelerinden Öcalan’ın rolünün de değerlendirilmesi gerektiğine işaret ederek, bunun siyasi aktörlerin çözüm sürecine katılımlarında önemli olduğunu belirtti. Özellikle, geçmişte barış sürecinin dış aktörler tarafından engellenmeye çalışıldığını, ancak bu kez sürecin farklı bir ortamda daha dayanıklı bir zemine oturduğunu ifade etti.
Kaynak, Türkiye’de başlayacak bir süreçte meclisin merkezi rol almasının önemini vurgulayarak, geçmişte Erdoğan’ın etrafında dar bir çerçevede yürütülen çalışmaların yeterli güvence sağlamadığını belirtti. "Bir çözüm süreci başarıya ulaşacaksa, meclisin devrede olduğu, toplumsal temsilin sağlandığı ve yasal güvencelerin verildiği bir yapı şarttır" şeklinde konuştu.
Terörizmin yarattığı psikolojik yükün toplumsal barışa engel olduğunu ve bu tür örgütlerin sonlandırılması durumunda gerçek gündemle Kürt vatandaşlarla doğrudan iletişim kurulabileceğini belirtti.
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler uzmanı Prof. Dr. Deniz Ülke Kaynak Rûdaw’ın İstanbul Temsilcisi Rawin Sterk’in sorularını yanıtladı:
Rûdaw: Türkiye'de yeniden bir Kürt sorununun çözümü tartışılıyor. Hem de bambaşka kimsenin beklemediği bir yerden başladı tartışmalar. Başlangıca baktığınızda, şiddet ya da “terör” olarak adlandırılan meselelerin barış ve diyalogla çözümü konusunda bir sonuca varacak izlenimi veriyorum size başlangıç itibariyle?
Deniz Ülke Kaynak: Şimdi bu ilk defa denenen bir mesele değil açıkçası. Ben daha önce yine bir çözüm süreci olarak başlatılmıştı. Akil heyet kurulmuştu hatırlarsanız. Ben de o süreçte de görev yaptım ve genel olarak meselenin Türkiye çapında bir demokratikleşme paketi olarak sunulması gerektiği üzerinde çok durmuştuk. Çünkü eğer insanları daimi olarak Türk, Kürt, Alevi, Sünni bu şekilde ayırdığınız zaman sadece bir tanesi için geçerli olan haklar diğerinden eksilme olarak algılandığı için çok reaksiyon doğuruyor. Halbuki birine hak vermeniz diğerinin hakkını eksiltmez. Ama böyle algılanabilen bir durum. O yüzden Belki ilk anda yapılan bazı kavramsal hatalar nedeniyle çok başarılı olamadı. Nitekim zaten o dönemde Devlet Bahçeli, Sayın Devlet Bahçeli çok sert bir karşı çıkış öngörmüştü. Her hafta meclis grup toplantılarında bize türlü çeşitli hakaretler ediyordu, vatan hainliğiyle yargılatmakla tehdit ediyordu. Aynı dönemde Kemal Kılıçdaroğlu da benzer şeyler yaptı. Yani akil heyet ve çözüm süreciyle ilgili son derece olumsuz bir tavır içerisinde kaldı ve tabii toplumun bütününü kavrayamadı o süreçteki çaba ve uluslararası dinamiklerin de değişmesi sonrasında o çözüm süreci başarısızlıkla sonuçlandı. Fakat bugün ilk defa farklı bir model deneniyor. Yani Türkiye'de Milliyetçi Hareketi'nin liderliğini yapan bir parti ve sembolik bir ismi onun lideri Devlet Bahçeli. Çok uzun yıllarda Türk siyasetinde bu hareketin sembol liderliğini yapan birisi. Sanki sürecin lokomotifi olarak bir açılım yaptı.
AK Parti aslında bu sürece her zaman sahip çıkabilirmiş gibi duran o biraz daha düşük volümde de olsa Sayın Erdoğan üzerinden destek veriyor. Bir yandan bakıyoruz Özgür Özel Cumhuriyet Halk Partisi’nin lideri zaten Selahattin Demirtaş'la görüşmeye gitti, Diyarbakır'a gitti yani onlar da sürecin parçası gibi görünüyorlar. Sanki bu hareket biraz daha kapsayıcı bir biçimde başlamış gibi görünüyor ve yani uluslararası ortamda da baktığınızda yani bu tür süreçle öyle kendiliğinden hadi bu sefer çözelim diye başlamaz. Yani bu mesele Türkiye'ye Osmanlı'dan devralınmış bir mesele. Çok uzun zamandır hayatımızı perişan eden yani Türk'ünü, Kürd'ünü, şehirlisini, kentlisini, köylüsünü perişan eden bir süreç. Ekonomimizden yiyen, psikolojilerimizden, maneviyatımızdan yiyen bir süreç aslında. Zehirli bir şey. Yani bu zehiri vücudumuzdan atabilmek için yeniden bir süreci başlatabilmek ve bunun kapsayıcı olabilmesi için uluslararası ortamdan da bunun bir mecburi bir gelişme olarak dayatılması lazım. Yani dünya çok farklı bir yere gidiyor çok önemli bir jeopolitik kırılma süreci, bir dünya savaşından bahsediliyor.
Dünya üzerindeki savunma harcamaları 2,5 trilyon dolara çıkmış durumda ve Türkiye belli ki özellikle global aktörlerin bölgeye net bir biçimde girmiş olmasından Rusya ile Amerika ilk defa net bir şekilde karşı karşıya gelecek. İsrail'in belirgin bir biçimde kuzeye doğru yayılmasından çok rahatsız gibi görünüyor. Yani bu anlamda ulusal bir dayanışmanın şart olduğu aşikar hepimize zarar verebilecek olan bir süreç. Onun için hani bütün o bulmacanın her türlü parçası sanki yerine yerleşiyor gibi. Belki bu sefer biraz daha başarılı olabiliriz. Başarısızlık tecrübemiz var. Neden başarısız olduk onu biliyoruz. Bu sefer daha fazla iç aktör devrede. Bu sefer dış ortam biraz daha bunun gerçekleşmesi için zorlayıcı olması önemli. Belki halk daha önce bir kere böyle bir şey denediği için artık kafasının içinde biraz daha bu konuyla ilgili bir kollektif hafıza oluşmuş durumda olabileceği inanç bir geldi gitti. Aynı zamanda hani Türkiye'nin kendi içinde bu son TUZAŞ olayını saymazsak ki onun da bir provokasyon olduğu herkes tarafından algılandı zaten. Yani PKK meselesinin önemli ölçüde dinginleşmesi nedeniyle biraz daha pozitif bir ruh hali olabilir diye düşünüyorum. Ama ben hep umutluyumdur yani yapı olarak da ben umut beslerim her zaman.
Rûdaw: Bu düzeyde bir başlangıca, şu an yakalanmış olduğu görünen konsensüse tamamen bölgesel gelişmelerden kaynaklı gelindiğini söyleyebiliriz o zaman.
Deniz Ülke Kaynak: Şimdi hem bölgesel hem küresel gelişmeler var. Hem de aslında bu konuyu çözmek için baya bir çaba var. Bakın Türkiye milyarlarca dolarını bu nedenle harcamak zorunda kalıyor. Bu milyarlarca dolarlık iç güvenlik bütçesi hepimizin evine su olarak, ekmek olarak, eğitim olarak, kozmetik turizm olarak, mutluluk olarak girebilir ve ben hep şunu söyledim yani ben Akil heyetle sahaya çıktığım zaman şunu gördüm yani bu süreçte sürekli olarak 40 bin insanın hayatını kaybettiğinden falan söz ediliyor. Ateşin esas nerede yandığına bakın. Barışı en çok isteyen kim diye baktığımızda barışı isteyen insanların çoğu Kürt kesiminden geliyordu. Batıda, güneyde, herkesin keyfi yerinde onlar daha ideolojik bakıyorlar. Yani kimlikler üzerinden ve ideolojik bakanlar aslında daha Batı tarafı. Onlar sadece kıvılcımın azıcık o tarafa sıçramasından rahatsızlar. Öbür tarafta orman yangını var. Yani herkes kendi çoluğunun çocuğunun mutlu ve umutlu bir gelecek içinde hayatını planlayabilmesini istiyor. Yani onun için de ben hep şey dedim bölücüler güneydoğuda doğuda değil batıda aslında. Hep öyle gördük biz. Yani bölünsün gitsinler falan diyenler hep batıdan çıktı. Batı iddiasıydı. Onun için ben hani Türkiye'deki Kürt solu vatandaşlarımızın hiçbirinin öyle bölücü bir fikir sert ettiğini görmedim akil heyet sürecinde ama İzmir'den, İstanbul'dan daha kent soylu, daha beyaz dediğimiz kesimden ben bunların yükünü taşımak istemiyorum falan diyenler çıktı doğrusunu isterseniz.
Rûdaw: Devlet Bahçeli'nin Öcalan'a hitap etmesi ya da Öcalan'ın meclise gelip bir konuşma yapmasını önermesi bu sorunun çözüm konusunda bir nihayete ermesi konusunda önemli bir emare olarak görünüyor mu sizce? Kimler dahil edilmeli daha sonra?
Deniz Ülke Kaynak: Öcalan sembol bir isim göründüğü kadarıyla 25 yılı da doluyor. Onun için Umut hakkından bahsetti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 25 yılı dolan müebbet hapsi ya da çok uzun mahkumiyetler alanlar için böyle bir alternatifi varmış. Ben şahsen bilmiyordum. Ben de yeni öğrendim umut hakkı denilen bir şeyin varlığını. Ondan bahsetti. Şimdi Öcalan'ı tamamen dışarıda bırakarak yani bu tarihselliğin en önemli parçalarından bir tanesi. Bu konuda inisiyatif alması gereken biri varsa başta onun olması gerekiyor. Tabi Devlet Bahçeli'nin söylediği mecliste konuşma meselesi bu olayın iki tarafını da devreden çıkartır yani onların düşüncelerini göz önüne almazsanız çözümsüz hale gelir. Mecliste konuşmanın da konuşturmayı düşünmenin de karşı tarafta çok olumsuz bir etki yarattığını unutmamak lazım. Yani yıllardır on yıllardır şehit retoriği üzerinden şehitlerimizin varlığı işte ülkemizin bölünmek istenmesi üzerinden şekillenmiş bir zihin dünyası var. Ve bir tek kişinin üzerine yani aslında binlerce kişiden oluşan o PKK'lı yapıya değil ama Öcalan'la sembolleşen, onu bir günah keçisi noktasına getiren ve bütün günahın oraya aktarıldığı bir duygu dünyası var. Onu meclise getirdiğiniz zaman o zaman bu 40-50 yıl nasıl geçti, niye geçti, niye evlatlarımız şehit oldu diye düşünüyorlar. Benim gördüğüm kadarıyla Devlet Bahçeli buna bile hazırım noktasına geldiğinde tabii ki bu değil aslında istenen ama bunun iki adım gerisine hazır olduğunu gösteriyor.
Zaten dün Öcalan kardeşiyle de görüşmüş anladığım kadarıyla. Yani bir tecrit durumunun kaldırılması da söz konusu olacak gibi. Zaten olayı sadece Türkler, Türkiye tarafı ya da işte Batı dünyası falan ya da Doğu dünyası başlatamaz. Yani bu mesele Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve aynı zamanda olayın karşılıklı muhataplarının hepsini birlikte el vermesi gereken bir süreç. Onun için de hani tek taraflı ben başlattım deyip başlamaz. Zaten bakın görüyorsunuz yani belki Öcalan, belki Selahattin Demirtaş, belki DEM bu sürecin başlamasından fevkalade memnun, çok da pozitif mesajlar veriyorlar. Ama Kandil'den, Avrupa'dan olumsuz mesajlar geliyor ve nitekim aynı gün dün TUSAŞ'a, savunma sanayinin merkezine bir terör saldırısı yapılıyor. Bu bir cevaptır. Yani aslında ama bunun doğuracağı psikolojik sonuç o zaman çözüm sürecinden vazgeçelim mi olur yoksa bugüne kadar eleştirel bakanlara bu çok doğru bir şeymiş hadi tutunalım ucundan bak teröristler bunu durdurmaya çalışıyor noktasına mı getirir? Yani beklenenin tersine mi etki yaratır derseniz ben tam tersine yani Devlet Bahçeli'nin arkasında daha konsolide olacağını düşünüyorum bu saldırının arkasından halkın.
Rûdaw: 2013'te o yıllarda başlayan süreçte sonuca varmamasının gerekçelerinden bir tanesi olarak FETÖ yapılanması gösteriliyordu. Baltalyan yapının FETÖ yapılanması olduğu biraz söylendi. Şimdiki durumda devlet ve örgüt arasında yapılacak görüşmelerde, başka bir tarafın herhangi bir tehlike yaratacağı gibi bir zemin görünmüyor. Ama TUSAŞ saldırısı bunu da akla getiriyor. Bütün bunlara rağmen devlet sizce bu sorunu gerçekten tamamen ortadan kaldırmaya odaklı mı? Herhangi bir şey bunu bu motivasyondan alıkoyar mı?
Deniz Ülke Kaynak: Mesele bir sadece PKK'dan ibaret değil, sadece terör meselesi değil, sadece Türkiye'nin Kürtlerine kapsayan bir mesele değil ve sadece Türkiye tarafından tamamen çözülecek, bitirilecek bir mesele değil. Çünkü artık uluslararasılaşmış hem bölge coğrafyası açısından hem dünya küresel dengeler açısından önemli bir meseleden bahsediyoruz. Yani buradaki soru şu, Türkiye'deki Adıyamanlı Kürt ile Suriye'deki Kürtlerin bir kısmının ya da Kuzey Irak'takinin ya da İran'dakinin falan hepsi aynı kabın içerisine yerleşmiyor. Yani bizim kendi iç meselemizle ilgili yapabileceğimiz şeyler var ama sınırımızın ötesinde bizden çok farklı faktörler devrede. Bakın ben bu çözüm süreci başlamadan bir süre önce İlker Başbuğ Genelkurmay Başkanı olmuştu.
Bu konular konuşuldu yani bir toplantı yapmıştı ve o zaman şunu söylemişlerdi. Yani biz tamam özgürlük, halktı, demokratik halklar bunlar hakikaten Kürtler açısından çok mağduriyet yaratan şeylerdi o dönemde. Bunları verdiğimiz zaman bitecek mi? Bu örgütte mesela Suriye'nin Kürtleri var. Irak'tan Kürtler var. Suriye'de oy verme hakkı olmayan adam niye gelip Türkiye'nin dağında savaşıyor? Neden Kuzey Irak yerine geliyor Türkiye'de? Yani Saddam kimyasal silah atmış üstlerine. Orada mücadele etmiyor. Niye gelip Türkiye'nin dağında Türk askeriyle uğraşıyor? Yani konunun bir de başka yönü var. Onu nasıl ikna edeceğiz? Tamam Türkiye'deki bu demokratik hakları biz verdik.
Hadi Iraklı, Suriyeli, Kürt kardeşlerimiz geri dönün diyebilecek miyiz? Böyle bir şey yok. Enternasyonel bir yapı var ve böyle bir yapı olduğu zaman içine her türlü istihbarat servisi sızıyor. Yani bu konuda Kürt tarafının da Türk tarafının da çok dikkatli olması gereken bir şey. Yani bakın Ruslar bu işin içerisinde işte PYD'nin ofisi var orada zaten PKK terör örgütü tanımıyor. Amerika Birleşik Devletleri Avrupa Birliği terör örgütü olarak bakıyor ama her şeyin her yerin içindeler. Ve bu yüzden de bizim inisiyatifimizle, ikili inisiyatifimizle şekillenen her şeyi baltalayabilirler. FETÖ dediğiniz şey de FETÖ'nün bu bir sürü masum inanmış insanı devre dışı bırakıyorum. Yani bana göre bir istihbarat servisi operasyonuydu ve istihbarat servisleriyle devletler mücadele eder sıradan insanlar bilemezler bunun nasıl mücadele edilmesi gerektiğini. O yüzden de onların cezalandırılması absürt bir şey. Devlette eksiklik yaratan varsa onlarla hesaplaşmak gerekirdi.
Ama nihai noktada geldiğimiz şey çok net. Yani FETÖ biter, METÖ girer. Kimin içinde ne olduğunu bilmiyoruz. Hücreler hareket ediyor ve bu tür terörizm bir ekosistem yaratıyor. Bakın terör dediğimiz şey içinde narkotik oluyor. Her iki taraftan da mücadele ettikleri iddiasıyla prim yapanlar, öne çıkanlar, liderlik elde edenler falan filan oluyor. Bir ekonomisi oluşuyor bu işin artı bir psikolojisi oluşuyor bir sosyolojik durum oluşuyor korucular var onlar var bunların hepsini tamam model çöktü bitti artık bitti dediğinizde bunlar nasıl yaşayacaklar? Maaş alıyorlar silahları var yani neden bitsin istesinler? Bu çok önemli bir şey. Yani terörizmin kendi asalakları var. Her tarafta vardır. Hem mücadele eden tarafta hem eylemde bulunan tarafta. Şimdi bu asalaklar genelde masum insanları da kullanırlar bir şekilde. O yüzden de kolay bir şey değil terörü tamamen bitirmek. Marjinalize edebilirsiniz ama. Kitlesel olarak verilen desteği engelleyebilirsiniz. Halkınızı rehabilite edebilirsiniz. Bakın bu mesele bizim halkımızı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tamamını zehirledi, ruhsal açıdan hastalandırdı ve bir psikolojik harekat yapılması lazım.
Barış dediğiniz şey ruh haliyle ilgilidir. Yani kendinizi barış içinde hissetmezseniz hep bir tehdit olduğunu, hep bir korku olduğunu hep bir umutsuzluk olduğunu düşünürsen silah atılmasa ne olur? Çünkü temelde terörizm dediğimiz şeyin yarattığı esas psikolojik duygu kaygıdır, anksiyetedir. Yani ya yarın olursa, ya bana olursa, ya çocuklarıma olursa, ya yarın ben ekmeğimden olursam. Şimdi demokratikleşme dediğimiz şeyin en önemli özelliği bu. Yani insanlara umut vermek, insanlara bir takım hakları olduğunu hatırlatmak ve insanların haklarını devlet güvencesine almak yani devlet esas o güvensizliğin kaynağı olunca her tarafta sıkıntı yaratıyor.
Mehmet Çelik hocanın bir ifadesi vardır Hüseyin Çelik'in kardeşi. Ben çok beğenmiştim o söylediğinde diyor ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti öyle adildir öyle adildir ki cumhuriyet kurulduğundan beri her dönemde farklı tip vatandaşına aynı ölçüde eziyet eder. Bugün Türkiye eder, yarın Kürt eder, öbür gün Alevi eder, öbür gün İslamcı eder, öbür gün Ülkücü eder. Yani bu devletin şerrinden nasibini almamış kimse yok. Onun için de yani bizim temelde devlet ve vatandaş ilişkisini tesis etmemiz lazım. Ben gerçekten bu meseleyi Türk-Kürt meselesi olarak algılamanın doğru olmadığını, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının toplu bir meselesi olduğunu düşünüyorum ve bunun toplu bir paket, bir demokratikleşme ve hak paketi, herkese eşit fırsat, eşit duygular, adalet üzerinden şekillendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Ondan sonra da yani benim tabi babamdan devraldığım bir düşüncedir bu açıkçası. Yani Türklerle Kürtlerin, bütün bölgesel Kürtleri söylüyorum, ittifakı bütün bu Orta Doğu bölgesinde bir merkez çekirdek olmak zorunda.
Orta Doğu bir daha başka türlü düzelmez. Yani bu Türk-Arap ittifakını falan arayanların çok hatalı davrandığını düşünüyorum. Yani gerçekten bu kimlikleri oturmuş bir tarihselliği olan ve birlikte davranabilecek kültürel uyumları olan iki halk topluluğu Türkler ve Kürtlerdir. Onun için Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bütün Kürtlerin üzerine de bu sorumluluk düşmektedir. Yani hep beraber çevremizdeki diğer Kürt soylu, bizim soydaşlarımız onlar çünkü yani ben hepsi onu söylüyorum. Türkler soydaşımız da Kürtler niye soydaşımız değil? Bu cumhuriyeti beraber kurduk. Bizim devletimizin asli görevi bütün Kürt ve Türk soylu artık neyse bütün o halk topluluklarına liderlik etmek ve bir umut ideal koymaktır.
Rûdaw: Biraz önce söylediğiniz özellikle şehit retori, şehitlik retori ve toplumda bunun üzerine bu inşayla birlikte sayısız tabunun da varlığını biliyoruz. Şimdi bahsedilen tablo yani gerçek bir diyalog, bir barışla sonuçlanması için tablonun, bu tabuların yıkılması kolay olacak mı? Kimlere neler düşüyor? Tamam devlet yetkilileri, örgüt yetkilileri dışında toplumda kimlere neler düşüyor bu toplumsal rehabilitasyon için?
Deniz Ülke Kaynak: Yani her şeyden önce düşünce insanlarının sağdan soldan ortadan fikirlerini korkmadan söyleyebilmesi lazım. Yani açıkçası hepimiz ürküyoruz yani bir süredir. Yani kendimizi çünkü korumak zorundayız. Çünkü bizi koruyacak herhangi bir şey sistem olmadığı zaman bir fikir söylediğinizde sosyal medyada linç ediliyoruz, sokağa çıktığımızda tehlike olabilir, yanlış bir şey söylersek acaba devlet ne der falan. Kendi mahallelerimizden dışlanma korkumuz o kadar kutuplaşmanın ve o kadar dışlamanın yaygın olduğu bir topluma dönüştük ki ve düşünceyi ifade özgürlüğü diye bir kavramı da epeydir geri plana atmış durumdayız. Sadece belli düşünceler özgürce ifade edilebiliyor. O yüzden hep beraber bu ipin ucunu tutmak zorundayız diye düşünüyorum. Açıkçası size de söyledim yani hani yeniden bir akil heyet kurulsa falan filan yani ödüm kopuyor. Çünkü büyük bir bedel ödüyorsunuz onun parçası olduğunuz zaman bugün size o görevi veren iki sene sonra iki ay sonra bambaşka bir politikaya geçtiği zaman siz bir anda devletin verdiği görevin yüzünden yargılanabilir hale geliyorsunuz. Bunlar sağlıklı değil. Bir sürü güvencenin, hukuk güvencelerinin de sağlanması gerekiyor ve böyle üç kişiyle, beş kişiyle, elli kişiyle değil yani çok daha kapsamlı bir çerçeve içerisinde düşünceleri üretmek gerekiyor. Benim gördüğüm hani devletin merkezi, devletin merkezi dediğimiz iktidarla muhalefetiyle yani siyasi partiler ve Ankara tabii ki. Ankara bir barışçıl yaklaşıma hazır ama bunu baltalayacak çok fazla giriş olacaktır.
İstihbarat servislerinden, örgütten, Türkiye'nin içerisinde artık bu zihin dünyasıyla iyice zehirlenmiş ve savaşın sürmesi gerektiğinden karşı tarafı sadece düşmanlaştırmamış yani ötekileştirme bir yana düşmanlaştırma var bir de dehumanize etme var yani insan dışılaştırma karşı tarafın kaybını insan kaybı olarak algılamıyor artık duygu dünyaları öyle şekilleniyor buna dehumanizasyon dediğimiz şey o noktadan artık geri adım atmayacak tipler var tabii. Onların mümkün olduğu kadar marjinalleştirilmesi lazım. Yani konuşuyor, deyip gitmek. Yani onların fikirler üzerinden tartışmamak lazım bu süreçleri. Daha pozitif ifadeler, daha çok kapsayıcı ifadeler, daha çok ön plana çıkmalı diye düşünüyorum.
Rûdaw: Söylediğiniz yasal zemin, önceki süreçte Öcalan'ın da en çok dikkat çektiği konuydu. Hepinizi cezaevine atacaklar bu işin yasal zeminine hazırlanmazsa diye. Nerelerde, kısa vadede ne tür yasal hazırlıklara ihtiyaç var ve hangisi ne kadar işlevsel olur?
Deniz Ülke Kaynak: Şimdi bir önceki çözüm sürecinde bir kere meclis çok devre dışı bırakıldı. Yani Erdoğan ve bir grup yakınının ortaya çıkardığı bir şeye dönüştü bu. Bu olmaz, bir kere meclisin toplu halde bu konuda yetkilendirmesi, meclisin yetkilendirmesi esastır. Cumhurbaşkanlığından değil, meclisten o yetki alındığı zaman, o sorumluluk halk tarafından verildiği zaman önemlidir. Bu konuya girecek, bu konuyla ilgili çalışacak herkesin, hukukçuların, entelektüellerin, güvenlik görevlilerin her kimse meclis tarafından yetkilendirilmesi çok önemli bir şey toplu halde. Böyle kişilerin, liderlerin inisiyatifiyle şekillendiği zaman lider gidiyor sonra kalıyorsunuz hiçbir korumanız kalmadan. Yani onlar olmaz. Bu konuda da hep meclisin devre olduğu çözümler olursa ve mümkün olduğu kadar her tarafın, meclisteki bütün siyasi partilerin sert sesleri mümkün olduğu kadar frenleyebilmesi önemli.
Rûdaw: Son soru olarak hocam şimdi yani belli ki işte her iki tarafın birbirinden beklentileri var. Devlet örgütün kendini lav etmesi, silahları bırakmasını vesaireyi istiyor. Bunun karşılığında Kürtlere neler verilmezse bu süreç olumlu bir sonuca ulaşmaz?
Deniz Ülke Kaynak: Şimdi şöyle söyleyeyim, ben artık geldiğimiz dünyada Türkiye'nin 30-40 yıldır bu meseleyle uğraşmamış olması halinde Avrupa Birliği'ne giriş süreçleri, küreselleşme, küresel para bolluğu yani öyle şeyler yaşadık ki, 1989'dan bugüne kadar Berlin Duvarı'nın yıkılışı herkesin çok daha fazla nemalanabileceğini, çok daha güzel bir ülke kurabileceğimizi düşünüyorum.
Örgütün silahları derhal bırakması lazım. Bıraktığı zaman bitecek mi? PKK ile ilgili değil mesele. Zaten bir retorik var yani diyor PKK laf edilirse şimdi Türkiye sınır aşırı operasyonları PKK'ya karşı yapıyor ama PKK kalmazsa Nasıl yapacak bu operasyonlara meşruiyeti kalmayacak? Çünkü PYD'yi kimse terör örgütü olarak tanımıyor falan diyorlar. Bu gibi şeyler var. Yani PKK'nın lağıv edilmesinin Türk Devleti'nin hukuken işine gelmeyecek olduğunu söyleyenler, düşünenler de var. Mesele PKK, ZKK şu bu değil yani işte IŞİD gitti, AES geldi, El-Kaide vardı ondan sonra başka işte Horasan örgütü geldi, Heşdi Şabi geldi falan. Baktığınız zaman bölgede devlet olmayan bir sürü örgüt var yani bir kere bu örgütlerden bu devlet dışı sistemlerden kurtulup artık halkların devletle direkt bağlantı kurabileceği sistemlerin korunması lazım.
Yani ben bir kere PKK faktörünün devreden çıktıktan sonra zaten o zihnimizdeki bir sürü eski kalıbın çok rahat aşınabileceğini, yok edilebileceğini yani psikolojik bir ivme katabileceğini düşünüyorum. Tamam bitti o zaman evet şimdi gerçek gündeme gelebiliriz. Çünkü artık terör konuşmuyoruz. Başka bir şey konuşuyor hale geliyor. Çünkü PKK varken PKK ile pazarlık ediyor haline geliyorsunuz. PKK'yı kaldırdığınız anda şimdi artık Kürt vatandaşlarımızla konuşabiliriz noktasına gelebilir. Onun için bütün zehirleyici faktörlerin devreden çıkması gerektiğini düşünüyorum açıkçası.
Rûdaw: Peki. Çok teşekkürler. Çok sağ olun.
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın