İbrahim Halil Baran: Benim iki kalbim var

Kürt şair ve yazar İbrahim Halil Baran, hem Kürtçe tirşik.net’te, hem de Türkçe ekşi sözlük’te eleştirilmesi konusunda, “Sonuçta ekşi sözlük Türkler’in sözlüğü, bir iki defa hakkımda yazılan şeylere baktım. Fakat tirşik.net’i düzenli olarak takip ediyorum. Bu sözlükteki eleştirileri değerli buluyorum. Çünkü sözlük yazarları Kürt ve sözlük Kürtçe” değerlendirmesini yaptı.

 

Baran, “Ne yazık ki Kürtler’in resmi dili şimdi Türkçe. Siyasi bir fikri Kürtçe yazdığınız zaman çoğu kişiye ulaşamıyorsunuz. Bunu kendim de denedim, Kürtçe yazdığım bir şey onlarca kişiye ulaşırken, Türkçe yazdığım bir şey yüzlerce kişiye ulaşıyor” dedi.

 

Yazarımız İbrahim Halil Baran, Rûdaw’ın sorularını yanıtladı…


İnternette iki büyük internaktif sözlük var; tirşik.net ve ekşisözlük. Her iki sözlükte de hakkınızda eleştiriler yazılmış, daha çok hangi sözlükteki eleştirileri önemsiyorsunuz?



Şahsen eleştirileri çok önemsiyorum. Fakat altı-yedi yıldır Türkçe yazılmış eleştirileri önemsemiyorum. Türkçe şiir yazmayı bıraktığım gibi hakkımda Türkçe yazılmış eleştirileri önemsemeyi de bıraktım. Sonuçta ekşi sözlük Türklerin sözlüğü, bir iki defa hakkımda yazılan şeylere baktım. Fakat tirşik.net’i düzenli olarak takip ediyorum. 


Bu sözlükteki eleştirileri değerli buluyorum. Çünkü sözlük yazarları Kürt ve sözlük Kürtçe. Boş şeyler yazıp yazdığı şeyi eleştiri sananlar yok değil, fakat gerçekten kaliteli eleştiri yazanlar da var. Bu eleştirileri okuyup üzerinde kafa yoruyorum. Biri hakkımda Kürtçe küfür bile yazmış olsa, küfür Kürtçe olduğu için başımın üzerinde yeri var. 



Onların sözlüğünü önemsemediğinizi söylüyorsunuz fakat onların diliyle yazıp çiziyorsunuz.  Sözlüğü bırakıp da dili bırakmamak nasıl bir şey? 



Edebi bir şey yazdığınızda dört kaliteli okurunuzun olması size yetebilir. Fakat siyasi bir şey yazdığınızda ulaştığınız kişi sayısı kaliteden daha önemli oluyor.  Yani siyasi fikir ne kadar çok kişiye ulaşırsa o kadar iyi, o kadar etkili. Bunun için siyasi şeyleri çok Kürtçe yazmıyorum. Sosyal medyada kullandığım Kürtçe ve  Türkçe hesaplarım var. Kürtçe hesapta edebi şeyler yazıyorum, Türkçe hesapta siyasi şeyler. Henüz uyanamamış ya da kandırılmış Kürtleri uyandırmak biz bütün Kürtlerin vazifesi olmalı. 


Kandırılmış Kürtlere Türkçe ulaşıyorum. Ne yazık ki Kürtlerin resmi dili şimdi Türkçe. Siyasi bir fikri Kürtçe yazdığınız zaman çoğu kişiye ulaşamıyorsunuz. Bunu kendim de denedim, Kürtçe yazdığım bir şey onlarca kişiye ulaşırken, Türkçe yazdığım bir şey yüzlerce kişiye ulaşıyor.


Roboski için yazdığınız ‘’katır sırtında taşınan ölüler / unutursam kalbim kurusun’’ dizeleriyle Türkçe şiire veda ettiniz. Türkçe’ye ne zaman tamamen veda edeceksiniz peki?



Kürtler devlet olduğu zaman. Eger Kürtler devlet olurlarsa toplum olurlar. Toplum olduklarında da kendi dilleriyle okur, yazar, düşünürler. Sorun tam da burada işte, kandırılmış Kürtleri Kürtçe yazarak uyandıramıyorsunuz. Çünkü onların nezdinde Kürtçe’nin bir değeri yok. 2000’den beri Kürtçe şiirlerim üzerinde çalışıyorum. Fakat şiirleri değil, Kürdistan tarihi, coğrafyası ve sanatı üzerine yazdığım şeyleri basmayı düşünüyorum öncelikli olarak. Kürdistan’ın siyasi, tarihi ve coğrafi haritalarını hazırlıyorum şimdi. İki yıla kadar bitirmeyi planlıyorum. 



Modern Kürt edebiyatı değil de daha çok klasik Kürt edebiyatı okumaları yapıyorsunuz gözlemlediğim kadarıyla. Klasik edebiyatta en çok kimi, neden seviyorsunuz?



Klasik edebiyatımızın bütün şairlerini seviyorum. Çünkü onlar kendi devirlerinde gerçekten Kürt idiler. Kendim de modernist olmama rağmen modernitemizi beğenmiyorum. Kürdistani tat daha çok klasik şiirlerimizde var. En çok da Melayê Cizîrî’yi seviyorum. Aşkın şairidir o ve bu aşk hem Allah’tır, hem Kürdistan.



Kürdistan demişken…New York ve İstanbul’dan Kürdistan hakkında atıp tuttuğunuz söyleniyor. Özellikle Kürdistan’daki okurlar ‘’Gel de buralarda Kürdistan de’’ der gibi. Ne diyorsunuz bu davete?

Bir süre İstanbul’da kaldığım doğrudur. Bir yıl da New York’ta kaldım, üniversitede Kürdistan dersleri vermek için gitmiştim. Gezmek ve keyif çatmak için gitmedim yani. Evim üç yıldır Urfa’da. Burada yaşıyorum, çalışmalarımı burada yürütüyorum. Bu eleştiriyi de pek iyi bir eleştiri olarak görmüyorum. Bir hakikatten bahsediyorsanız eğer cehennemin yedi kat dibinde olsanız da değişen birşey yok. Fakat biz Kürtler Kürdistan’ımıza dönmeliyiz. Ülkemizde üretmeliyiz. 



Hep devlet olmasını istediğiniz ülke...Facebook ve Twitter üzerinden devlet mi kurulur Allahaşkına?


Kimse Facebook ve Twitter üzerinde devlet kuramaz fakat herkes özgürlük fikrini sosyal medya duvarları üzerinden yayabilir. Sosyal medya bir mecra ve herkesin gözü orada. Bir ara gazeteler aracılığıyla fikirler yayılıyordu, onun öncesinde duvarlar üzerinden yayılıyordu. Devrimciler duvarlara ‘’Kürdistan faşizme mezar olacak’’ yazıyordu. Bu yazılarla Kürdistan kuruluyor muydu? Şüphesiz ki hayır, fakat Kürdistan fikri yayılıyordu. O zamanlar ev duvarları bir mecra olduğu gibi bugün de Facebook ve Twitter duvarları bir mecra. 


Ben şahsi bir vazife olarak sürekli Kürdistan’ın özgürlüğü fikrini yazıyorum duvarlara. Birçok defa Kürtler bana saldırıyor, küfrediyorlar. Dert değil, benim iki kalbim var; biriyle acı çekiyorum, biriyle de sürekli ümit ediyorum.


Acıyı ve ümit bir tarafa…Ego, popülist kaygılar, kendini beğenmişlik…Sizde bu tür şeylerini bulunduğunu düşünüyor musunuz?



Kürtler kendilerini işgalcilerinin akıllarıyla küçük görmeye alışmışlar. Mesela Kürtler kendi medyalarının yazarlarını takip etmezler, çünkü kendi yazarlarını bir kıymeti yoktur onların gözünde. Bir Türk gazetesinde ya da televizyonunda işe yaramayan bir Türk yazar Kürtler hakkında birşey söylediğinde gelip Kürtlerin gündemine giriyor. Ben buna karşı çıkıyorum. Kürt yazarlar gündemimizde olsun. Haliyle eğer ego ise evet egoistim, eğer popülizm ise evet popülistim, eğer kendini beğenmişlikse kendimi beğeniyorum. Her Kürt kendi alanında işgalcilerinden daha iyidir. 



Bu röportaj da işgalcilerin röportajından daha iyi, değil mi?



Evet, eğer cevapsa da bu cevap da işgalcilerin cevaplarından daha iyi!

 

PORTRE / İbrahim Halil BARAN

 

Kürt şairi ve yazarı. 1981 yılında Urfa’nın Suruç ilçesinde doğdu. İlk ve ortaöğretimini Suruç ve Urfa’da tamamladı. Dicle Üniversitesi Türkçe Öğretmenliği’nden mezun oldu. Bilkent Üniversitesi’nde Türk Edebiyatı alanında yüksek lisans programında okudu. Çeşitli üniversitelerde dersler, seminer ve konferanslar verdi. The City University of New York’ta misafir öğretim üyesi olarak Kürdistan Sosyolojisi alanında dersler verdi. Yayınlanmış üç kitabı bulunmaktadır. Türkçe edebiyata Roboski Katliamı sonrası veda etti. 






1993’te “Son Kalem” adlı dergiyi çıkaran yazarımız İbrahim Halil Baran ile Ömer Faruk Baran...