Kemal Bülbül: Antalya’da Kürtlerin kentin kamusallığına dahil olmasına olanak tanınmıyor
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) Antalya Büyükşehir Belediyesi Adayı Kemal Bülbül, “Burada yaşayan Kürtlerin kentin kamusallığına dahil olmasına olanak tanınmıyor. Bu kamusallık belediyeden tutun sivil toplum örgütlerine, kültürel, sosyal yaşamdan tutun başka alanlara kadar, ne yazık ki belediyeler düzenledikleri festivallerde Kürt halkının kendi kültürü, folkloru, gelenekleri, görenekleri ve benzeri görselleriyle katılmasına olarak tanımıyorlar” dedi.
DEM Parti 31 Mart yerel seçimleri için Antalya’da çalışmalarına başladı.
Partinin Büyükşehir Belediye Eş Başkan Adayı Kemal Bülbül, Antalya’da Rûdaw Ankara Temsilcisi Şevket Herki’ye konuştu.
Rûdaw: Antalya'da nasıl atmosfer var? Çalışmalarınız nasıl ilerliyor?
Kemal Bülbül: Antalya'yı ben önceden tanıyorum. 27’inci dönemden, 5 yıl milletvekilliği yaptım burada. Daha önce de demokratik kitle örgütleri, sivil toplum örgütleri çalışmasından tanıyoruz. Antalya'nın demografik ve kültürel yapısında çeşitlilik söz konusu. Türkmenler, Kürtler, az miktarda Ruslar, Giritliler, Çerkezler gibi farklı topluluklar ve inançsal açıdan Aleviler, Hristiyanlar, Sünniler ve inanmayanlardan oluşan çeşitlilik içeren bir kimlik yapısı var. Lakin kent dokusu ve düzenlemesi anlamında tam bir facia. Kentte ulaşım, altyapı, iletişim, beslenme ve barınma gibi temel konularda ciddi sorunlar yaşanıyor. Kentte en ucuz kira 20 bin liradan başlıyor maalesef, bu Türkiye insanı için çok para.
Bir başka konu da yabancılaşma, sosyal grupların birbirine yabancılığı. Yine turizm; deniz kenti olmasına rağmen Antalya ve ilçeler arasında demiryolu, deniz ulaşımının olmaması da facia. Antalya'da dağ turizmi, tarih turizmi, doğa ve deniz turizmi, yani turizmin hemen hemen tüm alanları olmasına rağmen bu turizm alanlarına ulaşım, iletişim ve turizm alanlarıyla ilgili bilgi neredeyse sıfır noktasında.
Türkiye'de temel sorun toplumun kamusal alana dahiliyeti. Kamusal alandan ne kastediyoruz? Belediye kamusal bir alandır. Belediye bütçesini denetlemekten tutun bütçeden pay almaya, belediyenin işsizliğe bulacağı çözümden yararlanmaya kadar, yine belediyenin getireceği altyapı, sağlık, temizlik, hijyen, çöp ve benzeri hizmetlere kadar çok devasa sorunlar var. Biraz argo bir tabir olacak ama çok affedersiniz bugüne kadar sistem tarafından belediyelerde bir Zübük Politikası yürütüldü. Nedir bu? Tamamen rantçılığa dayalı, tamamen ihaleye dayalı bir politika ve bu politikanın sonunda da devasa şişirilmiş bireysel bütçeler. Biz bununla uğraşıyoruz. Mesela biliyorsunuz bizde eş başkanlık sistemi var. Belediyelerde Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana tek adamlık sistemi var. Bu tek adamlık sistemine karşı eş başkanlığı öneriyoruz. Yine belediye meclisleri işlevsiz kalıyor. Yerel parlamento gibi işlemiyor. Belediye meclisleri adeta ihale, iş takibi ve çeşitli rant işleriyle uğraşıyor.
Büyükşehir Yasası’nın getirdiği hantallık var. Yani köyden mahalleye, mezradan koma kadar hepsi Büyükşehir Yasasına dahil fakat bu yasa o kadar pratik ve işlevli değil, bu yüzden yurttaşın sıkıntıları var. Köyde evinin önündeki bir düzenleme içinde Büyükşehir Belediyesinden izin alması gerekiyor.
Rûdaw: Geçmişte Antalya'yla ilgili “Antalya'da küçük bir Kürdistan var” şeklinde açıklamanız vardı. Medyada yankılanmıştı. Antalya'daki Kürtlerin kendilerini ifade edebilecekleri dernekleri, örneğin Kürtçe eğitim alabilecekleri dil kursları var mı?
Kemal Bülbül: Kürdistan'dan göç edip geldikleri yerlerle, illerle, köy ve ilçelerle ilgili yöre dernekleri kurulmuş durumda. Örneğin Batmanlılar, Eruhlular, Bitlisliler, Vanlılar, Hakkarililerin dernekleri var. Bunlar yerel için büyükçe sayılacak sivil toplum örgütleri. Örneğin dün Vanlılar Derneğini ziyarete gittik. Sağ olsunlar bizi iyi karşıladılar. Orada dedik ki bizim kültür-sanat komisyonumuzdan, çevre komisyonumuza, kadın komisyonumuzdan gençlik komisyonumuza kadar birçok komisyonumuz var dedik. Kürtçe dil eğitimi ile ilgili ihtiyacı biz karşılıyorduk. Şu anda seçim çalışmalarının yoğunluğu nedeniyle bu konuda biraz aksama söz konusu. Yine dil derneği vardı ama AKP'nin inkarcı uygulamalarından dolayı maalesef kapatıldı. Buradaki Kürtler daha çok seracılık, turizm, tarım ve inşaat işleriyle uğraşıyorlar. Toprak ve sera kiralıyorlar. Bu da doğrusu çok verimli olmuyor. Burada sıkça sel, hortum, yağmur ve benzeri doğal olaylardan dolayı ürün heba olabiliyor. Bu da ne yazık ki üreticiye yansıyor. Biz üreticilerin emeğinin değerlendirilmesi, ürün fiyatının belirlenmesi için bir örgütlenme çabası içerisindeyiz. Üreticiler birliği, üreticiler derneği gibi. Mesela çilek üreticilerinin hemen tamamı Kürtler, domates ve diğer ürünler de aynı şekilde. Türkiye'nin narenciye, sebze ve meyve ihtiyacının neredeyse tamamına yakınını Antalya ve Akdeniz şeridi karşılıyor.
Burada yaşayan Kürtlerin kentin kamusallığına dahil olmasına olanak tanınmıyor. Bu kamusallık belediyeden tutun sivil toplum örgütlerine, kültürel, sosyal yaşamından tutun başka alanlara kadar, ne yazık ki belediyeler düzenledikleri festivallerde Kürt halkının kendi kültürü, folkloru, gelenekleri, görenekleri ve benzeri görselleriyle katılmasına olarak tanımıyorlar. Burada da bir asimilasyon, zorlama söz konusu.
İşte bizim vaat ettiğimiz şeylerden bir tanesi de kim bu kentte varsa, Ruslar, Giritliler, Çerkezler, Kürtler, Türkmenler, Yörükler, Tahtacılar kendi kültürleriyle katılacakları, sosyalleşecekleri alanlar oluşturmak ve bunu birbirinden kopuk sıkıştırılmış lokal alanlar değil birbiriyle temas halinde olan birbiri ile kesişen, örtüşen, buluşan, paylaşan bir sistem oluşturmak. Evet buradaki Kürtlerle yoğun ilişkilerimiz de var. Tabii buradaki Kürtlerin bir kısmı inançsal olarak Sünni, bir kısmı Alevi ama her kesimle de diyaloğumuz var, onları ziyaret ediyoruz.
Rûdaw: Adalet ve Kalkınma Partisi Millletvekili Sayın Galip Ensarioğlu BBC’ye verdiği röportajda DEM Parti’nin Antalya'da aday belirlemesinin CHP’ye yaşadığı şahsi meselelerle ilişkili olduğu yönünde bir açıklaması oldu. Buna cevabınız nedir?
Kemal Bülbül: Aslında Twitter'dan Ensarioğlu Bey'e cevap verdim. Biz AKP gibi bir şahsın partisi değiliz ki şahsi işlerimiz olsun. Bizim kimseyle burada şahsi bir işimiz yok. Bizim işimiz demokrasi mücadelesi bağlamında halkların hakkı, emeğin hakkı, Kürt halkının kültürel, tarihi, siyasi, kamusal hakları ve Antalya'yı teşkil eden bütün toplulukların haklarıyla ilgili. Yerel demokrasi ve özgür Antalya diyoruz. Yani, ne Muhittin Böcek'ler, ne Hakan Tütüncü'ler, ne de başka birisiyle şahsi bir meselemiz yok. Demokrasi meselesi, özgürlükler meselesi, insan hakları, kadın hakları, emeğin hakları, gençliğin hakları, doğanın hakları dolayısıyla Antalya'nın hakları, bu şahsi bir mesele sayılamaz. O işi karikatürize etmektir sanırım bu tartışma.
Salonla ilgili bir tartışma vardı, buraya dayanıyor. Konu nedir? Salon verildi verilmedi. O salon işini biraz basın kendine yonttu. Salon vermemekten ibaret bir durum değil. 2010'da biliyorsunuz, biz AKP'nin tekçi inkarcı tutumuna karşı bir politik belirleme yapmak amacıyla muhalefetle birlikte hareket etme kararı almıştık. O çerçevede Ankara, İstanbul, İzmir, Antalya, Adana, Mersin gibi kentleri CHP almıştı. Antalya'da da biz şu anki mevcut belediye başkanına destek vermiştik. Fakat mevcut belediye başkanı seçildikten sonra ben Antalya vekili olarak bir ziyaret, kutlama randevusu istedim. Bize randevu verilmedi. Sadece Antalya Büyükşehir değil, Muratpaşa, Döşemealtı ve Konyaaltı da aynı tavrı gösterdi. Bu birincisi. İkincisi kitap fuarında sevgili Selahattin Demirtaş'ın kitap standı engellendi. Aynı kişi Büyükşehir Belediye Başkanı. Bizi hiçbir sosyal organizasyona davet etmediler. Mesela Altın Portakal Film Festivali'ne MHP'liler, İYİ Partili’ler davet edilirken biz davet edilmedik.
Kendi Genel Başkan Yardımcıları’na sordum. Biraz da geçmişten gelen tanışıklığın, hukuğun gereği olarak sordum. O da sanıyorum Sayın Genel Başkanları’na iletmiş ve Muhittin Bey'i aramışlar. Muhittin Bey'in özel kalemi beni aradı ve aynen şöyle dedi: “Sayın vekilim kusura bakmayın biz bizdeki davet listesi AKP'nin döneminden kalmış, güncellenmemiş, onun için size davetiye gelmedi.” Ben de dedim ki “Çok kötü faka bastınız. AKP döneminde bana davetiye geliyordu, ben gitmiyordum.” Yani daha başka bir bahane uydursaydınız diye kendilerine söyledim.
Şimdi, bu bir yana, burada kendisine oy veren toplum arasında ayrımcılık yapmak, Kürtleri görmezden gelmek, Alevileri görmezden gelmektir bu. Bakın, gittiğimiz tüm yöre derneklerinde, Kürtlere mahsus yöre derneklerinde, Alevilere mahsus inanç kurumlarında özellikle sorduk. Eş Başkanımız, sevgili Nesibe Bahadır'la beraber, "Belediye başkanı sizi ziyarete geldi mi, ya da siz onu ziyarete gittiniz mi, ya da böyle bir talebiniz oldu mu?" diye sorduk. “Hayır, bizi ziyarete gelmedi. Biz talep ettik, randevumuza cevap vermedi” dediler. En son geçen hafta Türkiye'deki en büyük sivil toplum kuruluşlarından birisi olan Eğitim Sen ve KESK Şubeler Platformunun bir yemeği vardı. Biz de Eş Başkanımız Nesibe Bahadır'la beraber gittik. İnanılır gibi değil, bir tane Antalyalı belediye başkanı yemeğe gelmedi. Çok doğaldır ki Eğitimsen AKP'yi davet etmemiştir ama CHP'lilerin hiçbiri gelmemiş. "İyi cesaret” dedim. Antalya'da aileleriyle beraber toplam 50 bin kişiye tekabül eden bir topluluğu yok saymak. Expo Antalya diye bir uygulama yapmıştı AKP'li Menderes Türel, yatırım toprağa gömülmüştü. Şimdi, Muhittin Böcek onu yeni görmüş ve diyor ki, "Şimdi vaat olarak biz onu ekonomiye kazandıracağız" diyor. Peki kazandıracaktın da 5 yıldır neyi bekliyordun? Kazandırsaydın.
Rûdaw: Antalya'da ciddi bir Kürt nüfusu var dediniz. Belediye başkanı seçildiğinizde, Kürtlere dönük özellikle Kürt kültürünün yaşatılması, Kürtçe ile ilgili projeleriniz neler?
Kemal Bülbül: Şimdi bir kere çok dilli bir uygulamamız olacak, çok dilli belediyecilik. Bu hiç kuşkusuz olacak. Sadece Kürt halkı için değil, işte Ruslar için de. Şimdi eczaneye gidin, burada eczanede Rus tercüman var ama Kürt tercüman yok. Böyle bir şey olabilir mi, kabul edilebilir bir şey değil. Öncelikle çok dilli belediyecilik, akabinde mevcut toplulukların kültürel hizmetlerini, kültürlerini yaşayabilmelerini, kültürlerini yaşamaktan kastımız, gidin evde kültürünüzü yaşayın gibi bir şey değil. Bir topluluk dünyanın birçok yerinde kültürünü kent merkezinde sergiler, caddelerde sokaklarda vesaire, festivallerde gösteri niteliğinde, tanışmak niteliğinde diğer kültürlerle. Bir başka şey şu: Bakın şimdi, Kürt bilge, Kürt şair Feqiyê Teyran, Van Müküslü Bahçesaraylı. Türkmen bilge Türkmen şair Kaygusuz Abdal da Antalyalı. İkisi de hak, hakikat ve adalet istiyor. Ben Kaygusuz Abdal ve Feqiyê Teyran Festivali yapacağım. Burada bu festival hem sanatın hem kültürün hem halkların buluşmasını sağlayacak bir şey olacak. Yani, öyle sanal değil, Kürt halkının kendi dilini, kültürünü yaşayabildiği ortamlar. Dilini sadece bir kurs değil, o dille sosyalleşebildiği ortam. Yine aynı şekilde bizim önceki belediyelerimizde olduğu gibi, sanat sokakları, bu sokaklarda her kültürün, mesela sokak sanatçısı diye bir kavram var, bu kavram niye var, biz bu insanları niye değerlendirmiyoruz. Rastgele sokaklara resim çizen insanlarımız, bunlar birer sanatkar, içindeki duyguyu düşünceyi duvara döküyor. Biz onu biraz profesyonelleştirelim, daha doğrusu profesyonelleştirmek yerine değerlendirelim, önemseyelim. Sanat, insanlar tarafından görüldüğünü, hissedildiğini hissetsin. Zira “marifet iltifata tabidir, müşterisiz metal zayidir” denir. Bir marifet varsa biz o marifeti taltif etmek durumundayız, bu Kürt halkı için de diğer tüm halklar için de geçerli.