Ribal Esed: Efrin’in İskenderun gibi olmasına izin vermeyeceğiz!

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esed’in kuzeni ve Rıfat Esed’in oğlu Ribal Esed, ilk defa bir Kürt televizyonuna konuk oldu.

Ribal Esed’in babası Rıfat Esed, bir dönemler Suriye’nin en güçlü şahsıydı. Babası Rıfat Esed, kardeşi olan eski Suriye Devlet Başkanı Hafız el-Esed ile arasında yaşanan sorunlar nedeniyle Suriye’den ayrılmak zorunda kaldı. Esed ailesi Paris’e yerleşti. O dönem Ribal Esed henüz 9 yaşındaydı. Bu nedenle Şam’da doğduğu evine geri dönemiyor.

Ribal şimdi bir işinsanı ve aynı zamanda genç bir siyasetçi. Proje ve amaçları var. O hem kuzeni Beşar Esed’i, hem halkını ve hem de ülkesi Suriye’yi bu durumda görmek istemediğini belirtiyor. Şu an İspanya’da ikamet eden Suriye Demokrasi ve Özgürlük Hareketi Başkanı Ribal Esed, Rûdaw TV’de yayınlanan özel bir söyleşi de Dilbixwîn Dara’nın sorularını yanıtladı.

Sayın Ribal el-Esed, yayınımıza hoş geldiniz, Rûdaw’a hoşgeldiniz ki sizinle böyle özel bir röportaj yapan ilk Kürt televizyonu oluyoruz. Şunu bilmek istiyorum; biz sizi bir işinsanı olarak tanıdık, şimdi  ise daha çok siyasetçi kimliğiniz önplana çıkıyor. Siyasi plan ve projeleriniz nelerdir?

Hoş geldiniz kardeşim, misafirperverliğiniz için teşekkürler. Bildiğiniz gibi 1984 yılında 9 yaşında iken babamla birlikte Suriye’den çıktık ve büyük bir zulümle karşı karşıya kaldık. Gurbetteki yaşam çok zordu, özellikle de mazlumlar için. Bu Suriye dönerek halkım ve ülkeme hizmet etmek için siyasete yönelmeme neden oldu.

Babam ben küçükken her zaman Suriye ve Arap ülkeleri için demokrasinin öneminden bahsediyordu. Babam 1984 yılına kadar rejim tarafından yasaklanan “Fursan” adında bir dergi çıkarıyordu. Babam 1986 yılında bu dergiyi diğer dergilerle birlikte bir daha çıkarmaya başlayarak 1997 yılına kadar devam ettirdi. 1997 yılında Arap Haber Merkezi (ANN) açıldı. Bir halk olarak barış ve huzur içinde yaşamak için Suriye’de demokrasi ve özgürlüğün olması gerektiğini her zaman söylüyoruz.

Bildiğiniz gibi Suriye’de güzel bir çok renklilik var. Kürt, Ermeni, Türkmen, Çerkez, Hristiyan ve Müslüman bileşenler var. Demokrasi, vatandaş olarak barış ve sevgi içinde yaşamanın yoludur. Bütün Arap ülkelerinde genel olarak Demokrasi yanlış anlaşılıyor. Demokrasiyi çoğunluğun iktidarı ele alarak azınlıkları ezmesi ve sömürmesi olarak görüyorlar ki bu da kabul edilemez.

Suriye’deyken çocukluğumuz İhvanı Müslim’in olayları içinde geçti. O dönem terör vardı ve insanlar kimliklerinden dolayı öldürülüyorlardı. Alevi, Durzi ve İsmaili gibi azınlıklara yönelik ölüm sloganları vardı.  Otostrada Mezê’de yaşadığımız evin önüne bomba yüklü bir araç gönderdiler. Bomba yüklü araç güvenlik güçleri ve korumalarımız tarafından durduruldu. Bizi hemen bodruma götürdüklerini hatırlıyorum.

Suriye’den çıkarken zulmü hissettim. Çünkü, hem rejim ve hem de Müslüman Kardeşlerin medya üzerinden provakasyonları sözkonusuydu. İşleri Rıfad Esed’i ve Hama’yı anlatmaktı. Yalan hikayeler anlatarak Rıfad Esed’in Suriye’de yaptıklarını unutturmak istiyorlardı. Yüksek Eğitim Bakanı iken, Husme, Lazkiye ve Halep üniversitelerini açtı. 30 bin başarılı öğrencinin okuduğu Yüksek Araştırmalar Mezunu Öğrenciler sistemini kurdu.  Eğitim heyetlerini yurt dışına gönderdi. Suriye genelinde Sovyetler Birliği, Doğu Avrupa ve Rusya gibi ülkelere on binlerce öğrenci gönderdi.

Sayın el-Esed, şunu bilmek istiyorum; siyasi projelerinizden ve geleceğe dair projelerinizden bahsettiğinizde, Suriye’de iktidarın değişmesini mi istiyorsunuz, yani Esed ailesinin iktidarı kalmasın mı diyorsunuz yada başka bir yönetim biçimini mi destekliyorsunuz?

Bana göre halkın kendi yöneticilerini seçebileceği gerçek bir demokrasi olması gerekiyor. Bu halkın tercihi olmalı. Suriye’de krallık değiliz, Esed ailesi krallık ile hükmetmek için Suriye yönetiminin başına gelmedi. Baas rejimi yönetime geldi ve daha sonra Allah rahmet eylesin amcan Hafız Esed başa geçti.

Babam her zaman onun yanındaydı. Baas Partisi içinde her zaman çelişkiler vardı. Babam her zaman değerleriyle büyüdüğümüz demokrasi ve özgürlük çağrısında bulunuyordu. Biz Beşar Esed’in şahsına karşı değil, demokrasiden yanayız. Biz barışçıl bir değişimden yanayız, şiddete karşıyız. Tüm bunların gerçekleşmesi için de Suriye’de tüm vatandaşların yasaların gölgesinde eşit yaşayabilmesi için medeni bir anayasaya ihtiyaç var. Suriye’deki bileşenler arasında hiçbir fark olmamalı, kadın-erkek eşitliği olmalı. Kürtler, Araplar, dinler ve farklı etnik yapılar arasında ayırım olmamalı. Geleceğin uygar Suriyesini kurmak istiyoruz. O da ancak bu şekilde kurulur. Tüm vatandaşları ve tüm bileşenlerinin eşit olacağı bir Suriye ile mümkün olur. Bunun dışındaki arayışlar zaman kaybıdır.

Yani siz Suriye’deki yönetim biçiminin tamamen değişmesini mi istiyorsunuz? Yeni bir anayasa ve yönetim olsun, seçimler olsun, Esed ailesinin kalıcı olarak iktidarda kalması gibi bir şartınız yok yani öyle değil mi?

Evet kesinlikle, elbette, fakat tekrar söylüyorum, barışçıl yollarla olmalıdır, bu son 10 yılda gördüğümüz muhalefet üzerinden değil. Onlar silah aldı, kimlik üzerinden cinayet işledi, ideolojilerini benimsemeyen kardeşlerimizi öldürdüler, Kürt ve Hristiyan kardeşlerimizi öldürdüler. Suriye’nin diğer bileşenleri de ellerinden kurtulamadı. Biz diktatörlüğü dindar bir yönetimle değiştiremeyiz.

Suriye, 40 yıl önce Şahlık rejiminin kaldırılıp yerine dini rejim getirilen İran gibi olmamalı. Suriye halkı bunu istemiyor. Suriye halkı 2011’de sokağa indiğinde Batı ülkelerinde olduğu gibi demokrasi umudu besliyordu. Batıdaki insanlar nasıl refah içinde yaşıyorsa onlar gibi yaşamayı ümit etti.  Bugün insanlar her şeyi internet üzerinden görebiliyor siz onlardan hiçbir şey saklayamazsınız. Sosyal medya ağları oluşmuş ve herkesin telefonunda internet var ve dünyanın tüm televizyonlarını izleyebiliyorlar. Halktan hiçbir şey saklayamazsınız. Bu çok önemli bir durum fakat maalesef radikal dinciler bu devrimi çalıyorlar. Bu nedenle maalesef diktatörlüğe ve rejime karşı olanların birçoğu rejimin yanında yer almayı yeğledi, çünkü muhalefetin rejimden daha kötü olduğunu gördüler.

Suriye Ulusal Meclisi kurulduğundan çoğunluğu Müslüman Kardeşlerden oluşan 250 kişi toplanıp bu meclisi kurdu. Suriye halkı için rejimle aynı karakterde olan bu meclis üyeleri bir odada toplandı ve kendilerini sözde Suriye halkının temsilcileri olarak ilan etti, rejimin yerini almak istedi. Halk bunu kabul etmiyor. Dediğim gibi çoğu Müslüman Kardeşlerdendi ki halkımız onların Suriye’de neler yaptığını unutmadı. Rejimi değiştirmeleri ve yerini almaları da çok zordur.

Eskiden beri sizin Müslüman Kardeşler’le ilişkileriniz iyi değil. Siz Suriye’den çıktığınızda henüz 9 yaşındaydınız. Babanız ve Suriye’nin eski Devlet Başkanı kardeşi Hafız el-Esed arasında ihtilaf yaşandı. Siz hala gençsiniz ve siyasi çalışmalar içerisinde yer alıyorsunuz. Şunu bilmek istiyorum; siz babanızın nasihatleri üzerine mi siyasete başladınız yoksa başkası mı istedi. Çünkü Avrupa’da olan çabuk çabuk siyasete girişmez. Aksine, daha çocukluğumda zulmü hissettim. Vatanımızdan ayrıldığımızda zulme uğradık, rejimin ve İslamistlerin babama yönelik anti-propagandalarını gördük. Bu da çocukluğumdan beri beni etkileyen bir durum oldu. Kısa bir süre sonra 1994’te Suriye’ye döndüm, rejim Şam havaalanında beni öldürmek istedi. O dönem Boston’a gidip okumak istiyordum.

1997’de tekrar döndüm ve iki yıl Suriye’de yaşadım. 1999’da İspanya’ya dönüp babamı ziyaret etmek istediğimde rejim Latkiye’deki evimizi vurdu, evde bulunan birçok sivil hayatını kaybetti, yaralananlar oldu. Rejim o saldırının bir gayri meşru bir inşaata yönelik olduğunu açıkladı fakat tüm bunlar yalandı. Çünkü uydu görüntüleri oranın ev olduğunu gösteriyor, evimizin etrafında birçok ev ve otel vardı.

Bu zulüm ülkemde bir değişim olmasını istemem yönündeki arzumu pekiştirdi. O zaman kendime şunu sordum; ben bu kişinin oğlu olduğum halde zulüm yaşıyorsam kimbilir sıradan vatandaşlar neler görüyordur? Bildiğiniz gibi Suriye’de hapis, tutuklama ve işkence var ve bu kabul edilemez.

2006 yılında.... müsaadenizle sözümü tamamlamak istiyorum; 2008’de Arap Muhabirler Ağı müdürü oldum ve biz ağ çalışmalarını demokrasi ve özgürlükleri genişletmek adına sürdürdük. 2009’da uydu üzerinden yayınlarımıza saldırı yapıldı. Tam 6 ay sonra bize bir harita verildi ve saldırıların Suriye toprakları içerisinden yapıldığı belirtildi. O dönem de bu durum karşısında çok öfkeli olduğumuzu İngiliz, Alman ve diğer Avrupalı milletvekilleri ile gerçekleştirdiğimiz görüşmelerde dile getirdim. Böyle olmaması gerektiğini, İngiliz bir medya kuruluşu olduğumuzu, Suriye topraklarından bize saldırı yapıldığını ama kimsenin bize yardımda bulunmadığını, bu nedenle televizyon yayınına devam edemeyeceğimiz belirttim. Bu çerçevede çalışmalarıma devam ettim ve daha kapsamlı bir şekilde Suriye için demokrasi ve özgürlük talep ettim.

Sayın Esed, Suriye’den çıkmak zorunda olduğunuzu söylediniz. Birçok defa suikaste uğradınız. Siz yurt dışına çıktığınızda kuzeniniz Beşar Esed hiçbir şekilde sizinle iletişime geçti mi, problemlerinizi kendi aranızda çözmeniz ve tekrar Suriye’ye dönmeniz konusunda sizinle konuşmadı mı? Yanılmıyorsam hala Suriye’de yaşayan kardeşleriniz var.

Evet, evet... Maalesef hayır, belirttiğim gibi, bizim sorunumuz bireysel değil, şimdiye kadar da şahsi herhangi bir problemimiz olmadı. Bu bize yapılan bir zulümdür fakat yine de insan kin tuttu mu çalışamaz. Biz gerçekten ülkemiz için çalışıyoruz. Halkımızın barışı için, ailelerimiz için çabalıyoruz. Ben akrabalarıma herhangi bir zarar gelsin istemiyorum. Aramızda herhangi bir iletişim olmadığı halde ben onlara herhangi bir zarar gelsin istemiyorum. Biliyorsun o benim ailem ve Ortadoğu’da bizim terbiye ve eğitimimiz böyle. Ben söyleşilerimde, yazılarımda sürekli Beşar Esed’e nasihat veriyorum. O da bu öğütlerimizi dinlemeli. Babam 33 yıldır rejime değişmeleri yönünde nasihatlerde bulunuyor. Şimdi ne hale geldiklerini görüyorsunuz. Suriye açısından çok tehlikeli bir aşamaya gelmiş durumdayız. Babam daha çok önceleri bunu onlara anlatmak istedi. İktidarda kötü niyetli çok kişi var ve bunların uzaklaştırılması gerektiğini savundu. Bu kişiler sadece kendi çıkarlarını savunuyorlar. Fakat o babamı dinlemedi, Aralarında Menaf Tlas vardı, Allah rahmet eylesin, Abdulhalim Haddam vardı ki onlar görevi bırakan ilk kişiler oldular. Çocukları ile birlikte yurt dışına çıktılar. Krizin başından beri karşı çıktılar.

Bize yapılan diğer bir zulüm de bakın, muhalefet nasıldır. Abdulhalim Haddam çıktığında çok iyi karşılandı, muhalefet onun etrafında toplandı. Aynı şekilde Menaf Tlas ve diğerleri de çıktığında gördük. Onlar sonuna kadar ejimin yanındaydı. Abdulhalim Haddam 2005’e kadar ve hatta Menaf Tlas 2012’y6e kadar da rejimin stünlarıydılar.

Babam tam 36 yıldır, 1984’ten bu yana değişim olmasını talep ediyor. Ben bir söyleşi yaptığımda hemen babama saldırıyorlar, bu falanın oğludur diye. Suriye halkı nasıl barış ve demokrasi ihracından söz edebilir ki? Siz 36 yıl boyunca Suriye için her şeyini vermiş ve demokrasi isteyen birine bunu yaparsanız nasıl olacak. Ama onların rejime destek olanlarla bir problemi yok. Muhtafa Tlas Suriye’yi Beşar Esed ve Ebdulhalim Haddam’a nasıl teslim ettiğini övünerek anlatıyor. Suriye halkı bunun yanlış olduğunu görüyor. Riyad Hiceb 2012’de başbakandı.

Sayın Ribel şunu sormak istiyorum; şimdi Avrupa’dasınız ve siyaset yapıyorsunuz. Yani Hafız Esed’in yeğeni ve Beşar Esed’in kuzenisiniz. Batılı devletlerin çoğu artık Esed ailesinin iktidarda kalmasını istemiyor. Bu sizin siyasi çalışmalarınız için bir engel olmuyor mu? Sonuçta Rıfat Esed’in oğlusunuz, yani Esed soy ismi sizin için problem olmuyor mu?

Hayır, Esed soy ismi.. Bildiğiniz gibi dünyanın her yerinde olumlu ve olumsuz şeyler yaşanıyor. Bizi sizi soy isminize göre yargılıyorsa bilin ki demokrasiye inançları yoktur. Gördüğünüz gibi faaliyetlerim sırasında İngiliz milletvekilleri ile görüştüm, İngiliz Lordlar Kamarası ile görüştüm. Aynı şekilde Almanya’da, dünyanın farklı ülkelerinde, kongrelerde yer aldım. Çünkü onlar insanlar arasına fark koyuyorlar. Soy adı bir olduğu için rejimle aynı karaktere sahip olmuş mu oluyor?

İnsanlar bu farkı anlayabiliyor. Araplar bu ayrımı yapamıyor, Suriye halkı bu ayrımı yapamıyor, dışarıdaki Suriye muhalefeti gibi. Onların nazarında sadece Esed ailesinden olmanız bile saldırı gerekçesidir. Size saldırılar. Binlerce defa onlara da söyledim. Esed ailesinden olup da rejimden herhangi bir fayda görmeyenler de var. Esed ailesinden baskıya maruz kalanlar var, birçoğu iktidarda yer almıyor. Siz bir ailenin tüm fertlerini bir tutup onları her şeyden sorumlu tutamazsınız.

Sayın Ribal el-Esed daha sormamız gereken çok sorumuz var. Bir defasında Beşar Esed’in Suriye’nin demokratikleşmesi için bazı reformlar yapmak istediğini belirtmiştiniz. Fakat Muhammed Mahluf ve Ramil Mahluf’un bunu engellediğini ve Esed’in demokratikleşmeye dönük adımlar atmasını engellediğini söylediniz. Mahluf ailesinin hala Esed ailesi üzerinde böyle bir etkisi var mı, hala böyle mi düşünüyorsunuz?

Şahsi kanaatime göre Esed başkanlığa geldiğinde henüz bir gençti ve başkan Beşar Esed o zaman 34 yaşındaydı. Elbette bazı değişimler yapmak istedi, demokratik adımlar atmak istedi. Fakat bildiğiniz gibi iktidarı varis olarak devraldı. Kuzenim Basıl 1994 yılında vefat ettiğinde o iktidarda değildi. Beşar Esed geldi, amcam 2000’de öldüğünde Beşar iktidara geldi ve bu yeni görevi alabilmesi için sadece 6 yıllık bir eğitim geçmişine sahipti. Bu şekilde mecburen babası döneminde yönetimde yer alanlarla devam etmek durumunda kaldı, sırtını rahmetli kardeşinin arkadaşlarına dayadı ve bu onun için de zor oldu.

Suriye devrimi başladığında ve halk sokağa çıkıp Rami Mahlud’a, onun şirketlerine karşı slogan atığında henüz kimse Beşar Esed’e küfür etmiyor, kötü söz söylemiyordu. Beşar da halka söz verdi. Buseyna Şaban çıkıp “Başkan reformlar hakkında halka sürpriz açıklamalarda bulunacak” dedei. Fakat daha sonra Muhammed Mahluf, ki rahmetli iki ay önce vefat etti, Rami Mahluf ve Hafız birlikte Esed’le görüştü, böylece fikrini değiştirdiler. 

Atıf da onlarla akrabaydı. Atıf Necib ki Dera’daki çocuklar onun tarafından işkence edildi, yaklaşımı hiç ahlaki değildi. Yargılanması gerekirken akrabaları olduğu için ona dokunmadılar. Başkanı bu konuda ikna ettiler, geri dönerse ondan daha çok şey isteyeceklerine inandırdılar. O süreçte söylemini değiştirmesi için onu etkilemeyi başardılar. Çıkıp değişimler hakkında açıklama yapacağına öyle bir söylemle çıktı ki halkın bütün ümitleri kırıldı. Halk da değişim olmayacağını anladı, bu nedenle şiddet olayları yaşanmaya başladı. Hafız Hahluf’un adamları da çıkıp halkı vurmaya başladı. Böylece mesele büyüdü ve bugünkü hale geldi.

Belirttiğiniz gibi 9 yaşında Suriye’den çıktınız, Avrupa’ya gittiniz, dünyanın birçok ülkesini dolaştınız ve birçok farklı iktidar biçimini tanıdınız. Suriye’nin geleceğine nasıl bakıyorsunuz? Suriye’de iktidar biçimi nasıl olmalı yada Suriye için en iyi yönetim şekli hangisidir?

Sahsi kanaatime göre Suriye’nin yeni bir anayası olmalı. Uygar ve medeni bir anayasa olmalı. Tüm yurttaşların haklarının savunulduğu, tüm vatandaşların yasalar karşısında eşit olduğu, kadın, erkek eşitliğinin olduğu, Hristiyan, Müslüman ve diğer bileşenler, Kürt ve Arapların bir olduğu bir anayasa. Suriye’deki tüm bileşenler eşit olmalı. Bunun dışında hiçbir şey çözüm olamayacaktır. 10 yıl sonra görüyoruz ülkemiz yıkıldı, Suriye halkı perişan oldu, dışarıdan çok kişi Suriye’ye geldi ve hala görüyorsunuz rejimin kullandığı dil değişmedi. Aynı şekilde rejimin gitmesi için çalışan muhalefet de değişmedi.  Anayasa hazırlamak için oluşturulan komisyonun bir iş yaptığını görmedik, herhangi bir şey ilan etmediler. Bir proje oluşturamadıkları taktirde başarısız olacaklarına inanıyorum. Böylece ileri doğru bir adım atamayacağız. Onlar hala aynı akılla hareket ediyor, yani başkan falan dinden olmalı, demokrasi ile hiçbir ilişkisi olmamalı, ne karar verirse o olmalı. Oysa halkın karar vermesi gerekiyor, özgür seçimler var ve halk orada kimin başkan olmasına karar vermeli.  Madem Suriye vatandaşıdır o zaman herkesin kendisini başkanlığa aday göstermeye hakkı var, halk da ona oy verebilir. İster Hristiyan olsun, ister Kürt, Çerkez veya Ermeni. Madem Suriye vatandaşıdır, yurtseverdir, o zaman Suriye cumhurbaşkanı olmaya hakkı vardır.

Evet, madem söz Kürtlere geldi, sorumu da bu yönde sormak istiyorum. Siz Suriye Kürtlerine nasıl bakıyorsunuz. Yani sizin tasavvur ettiğiniz geleceğin Suriye anayasasında, Kürtlerin yeri ne olacak? Hakları ne olacak? Biliyorsunuz Suriye’de Kürtler yıllardır her şeyden mahrum kaldı. Dilini konuşma hakkından tutun kimliğine kadar. Mesela hala Suriye’de birçok Kürt’ün hala hiçbir resmi kaydı yok. Tüm haklarından mahrum kalmış durumdalar. Suriye’de Kürtlerin yeri ne olmalı?

Elbette bu yanlış bir şey. Babam Suriye’deyken Kürt kardeşlerimize yardımcı oluyordu. Türkiye’den gelen birçok Kürt’ü karşıladı ve Suriye’de yaşamaya başladılar. Birçoğu orduda yer alıyordu, Seraya El Difa adlı özel güvenlik ekibinde Şergo Alosi adlı bir Kürt komutan vardı. Saygın kişilerdi. Fakat daha sonra Kürt kardeşler gözardı edildiler, doğal olmayan bir şekilde davrandılar. Bu büyük bir hataydı. Onlar Suriye’nin büyük ve gerekli bir parçasını oluşturuyorlar. Muhalefetin dışarıda toplanıp Kürt kardeşlerimizi dahil etmemesi doğru değil. Bazı kişiler belirliyorlar ama onlar pratikte Kürtleri temsil etmiyorlar. Muhalefet saflarında sözde Kürtleri temsil eden bazı kişiler yer alıyor ama onlar gerçekte Kürtleri temsil etmiyorlar. Sahada güç sahibi olanlar davet edilmiyrolar. Bazıları Türkleri tatmin etmek için böyle olduğunu söylüyor. Biz Türkiye ve İran’ı tatmin etmek için mi, yoksa tüm bileşenlerinin kendi gelecekleri hakkında karar sahibi oldukları geleceğin Suriyesini inşa etmek için mi çalışıyoruz? Yasalar karşısında herkesin eşit olduğu en iyi anayasa üzerinde uzlaşmak için çalışmalıyız.Bu vatandaş diğerinden eksiktir dememeliyiz. Böyle yaparsak bölgesel güçler de müdahale eder ve haksızlığa maruz kalanları bize karşı kullanırlar. Türkiye’ye bakın, nasıl Suriyeli kardeşlerimizi rejime karşı kullanıyor.

Peki, Kürtlerin Suriye’de kendi projeleri var. Kürtler kendi bölgeleri için federalizm talebinde bulunuyor. Siz bunu nasıl görüyorsunuz?

Federalizme gelince, bizim bölgemizde federalizm parçalanmak olarak görülüyor. Fakat aksine, dünyanın en önemli ülkeleri, Amerika, Rusya, Almanya, İsviçre dahi faderatif devletler. Doğru uygulandığında yanlış bir sistem değil. Ben bunu yanlış görmüyorum ve daha çok öncesinden uygulanmalıydı. Bugün bu çok önemli bir konu. Biliyorsunuz bugün Suriye’de Amerikan, Rus, İran ve Türk güçleri var. Suriye’nin tüm bileşenlerini bir araya getirebilirsek, medeni bir anayasa yazıp federalizmi uygulayabilirsek sanırım Suriye’de hiç kimsenin buna itirazı olmaz. Millet daha fazla huzur ve refaha kavuştuğunu hissedecek. Uygar bir devlet olmalı ki 5, 10, 15 veya 25 yıl sonra aynı sorunlar tekrarlanmasın.

Demokratik Suriye Güçleri (DSG) IŞİD’e karşı büyük bir mücadele verdi ve Rojava dediğimiz kuzeydoğu Suriye’de kurulan özerk bölgeyi korudu. Siz DSG’nin bugün koruduğu bölgeyi nasıl görüyorsunuz, destekliyor musunuz?

Şahsi görüşüme göre Kürt kardeşlerimiz amansız bir şekilde IŞİD’e karşı savaştı. Kendimiz de gördük, kadın ve erkekleri ile birlikte IŞİD’e karşı başarıyla savaştılar. Rojavalı generallerin nasıl tüm mevzilerde IŞİD’e ve diğer gruplara karşı kahramanca savaştıklarına dair itirafları var. DSG birçok defa uzlaşmak için rejime el uzattı ama rejim bunu reddetti. Rejim Kürt kardeşlerimizin eski düzeni kabul etmesini bekliyor. Fakat bu mantıklı değil. Tüm taraflar Kürt kardeşlerimize dönüyor, tüm ülkeleri kastediyorum.  

Rejimin bu konuda tavrı net olmalıydı. Kürt kardeşlerimizin Suriye’nin düşmanlarına karşı savaşa katkı sunduğunu kabul etmeli. IŞİD bizi bin yıl geriye götürmek istiyordu ki Suriye’de nasıl suçlar işlediklerini hepimiz gördük. DSG çok önemli bir ittifaktır ki radikal İslamcılara karşı her şekilde karşı koymayı başardı.

Sizin Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) ile herhangi bir ilişkiniz var mı, onlarla görüşüyor musunuz? Herhangi bir müzakereniz oldu mu?

Hayır, hayır, hiç olmadı...

Siz rejimin Özerk Yönetim ve DSG ile görüşmesini destekliyor musunuz? Çünkü DSG Suriye’nin önemli bir bölgesini IŞİD saldırılarına karşı korudu...

Evet, şüphesiz, şüphesiz. Çünkü bu çok önemli bir durum. Suriye’nin geleceği açısından çok önemli. Çünkü sen onları kabul etmezsen yanında yer almaları için de herhangi bir sebep kalmaz. Onlar sana uzlaşı elini uzattığında sen de yanıt vermelisin. Birçok konuda nasıl çalışabilirsin onu düşünmelisin. Sadece IŞİD’e karşı savaş veya Türkiye meselesinde değil. Bugün İdlib tüm cihatçıların yuvalandığı bir yer olmuş, Lünbab, Şam ve Deyrezor’dan on binlerce cihatçıyı getirip oraya yerleştirdiler.

Sormak istediğim başka bir konu da şu; siz Türkiye ve İran’ın Suriye’deki varlığını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’nin varlığı işgaldir, gerçek bir işgal. Birçok bölgeyi kontrol edip Özgür Suriye Ordusu adıyla halkı öldürdüler. Özgür Ordu anlamsız bir isimlendirme. Çünkü radikal İslamicı gruplardan oluşan bir yapı. Hatta Obama döneminde ABD Adalet Bakanı olan Eric Holder, Ögür Suriye Ordusu neferlerinin çoğunun El-Kaide ideolojisine bağlı olduklarını söyledi. Efrin’e girdiklerinde ne yaptıklarını, insanları nasıl öldürdüklerini siz de, millet de gördü. Bundan daha kötüsü olamaz, bu işgalciliktir.

Diğer taraftan İran’ın Suriye’deki varlığı kabul edilemez. İran, Türkiye’den çok daha önce Suriye ve Lübnan’ı kendi stratejik amaçları için kullanıyor, Akdeniz’e geçmeyi hedefliyordu. Bu şekilde Irak’ı da kullandılar. Bu durum Suriye’ye zarar veriyor.  Tüm sorunlarını Suriye’ye taşıdılar ve böylece nükleer programları konusunda bir anlaşmaya vardılar. Fakat Suriye krizi ve tüm batılı güçlerin müdahalesi biraz da İran’ı ablukaya almak içindir. Sürekli İsrail uçakları Suriye’de İran’a bağlı grupları bombalıyor. Bunda Suriye’nin ne çıkarı olabilir? İran o kadar çok milisini getirdi, 2 bini öldürüldü. Bakın daha 5 yıl öncesine kadar 450 bin kişi hayatını kaybetti, 1 milyon yaralımız vardı. Başkaları tarafından kağıt gibi kullanılmamalıyız.

Sayın Ribal el-Esed, Kürtler ve tabi Suriye için de önemli bir konu daha var. Siz Efrin ve Sere Kani’nin (Ras el Ayn) geleceğini nasıl yorumluyorsunuz? Birçok kişi Efrin ve Sere Kani’nin kaderinin de İskenderun veya Golan gibi olacağını söylüyor. Bu iki kentin kaderinin de bahsettiğim iki kent ile aynı olması muhtemel midir?

Hayır, tabi biz bunu reddediyoruz. Bu bir işgaldir ve işgalcilere karşı savaşılmalı, Suriye topraklarının tümünden çıkarılmalıdırlar. Biz daha Suriye’de ilk okuldayken bile bize şunu öğretiyorlardı, Liva İskenderun Suriye toprağıdır. Bize her zaman şunu söylüyoruz, bir işgalci ile diğeri arasında hiçbir fark yoktur. İster Golan olsun, ister İskenderun. Liva İskenderun Golan’dan çok daha büyüktür ve bizim tüm topraklarımızı geri almamız gerekiyor.

Suriye halkı bir konuda duyarlı olmalı; bizim artık hiçbir tarafa bağlı olmamamız gerekiyor, bazısı İran’a, bazısı Türkiye’ye bağlı olmamalı. Vatansever olmalıyız, birbirimizi sevmeli, yan yana durmalıyız, birlikte bir gelecek yaratmalıyız ki geleceğin birleşik ve güçlü Suriyesini kurabilelim. Düşmanları reddeden bir Suriye, her kesin kendi çıkarları için Türkiye ve İran’ı davet etmediği bir Suriye. Yapabilirse Türkiye daha fazla Suriye toprağını kontrol etmek ister, neden olmasın diyecekler.

Geçtiğimiz yıllarda Türkiye’nin Libya’ya gittiğini gördünüz. Şimdi Akdeniz’de Yunanistan, Fransa ve birçok ülke ile sorunlar yaşıyor. Şimdi de Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki çelişkilere taraf oluyorlar. Osmanlı dönemindeki iktidarı geri getirmeyi amaçlıyorlar. İran da Suriye, Irak ve Lübnan üzerinden Akdeniz’e ulaşmayı ve bölgede güç sahibi olmayı hedefliyor. Malesef buna karşı bizim bir projemiz yok. Kim bizi hangi tarafa çekmek isterse biz de ardından sürükleniyoruz. Kendi aramızda da etnik ve dini farklılıklarımız nedeniyle kavga ediyoruz. Biz herkesin kendi çıkarlarına hizmet etmesine yardımcı oluyoruz ama kendimiz de ülkemizden uzakta perişan oluyoruz. Bir buçuk milyon Suriyeli Lübnan’da mülteci durumunda. Ürdün’de 750 bin, Türkiye’de 3 milyon, 1 milyon Almanya’da. 7 milyon Suriyeli şu an mülteci durumunda. Hep birlikte savaşı durdurmalı ve ülkemizin çıkarlarını bilmeli, korumalıyız.

Bu nedenle şunu sormak istiyorum; 2021’de Suriye’de kökten bir değişim bekliyor musunuz?

Bu değişimin geçtiğimiz yıllarda yapılması gerekiyordu. Anayasa Komisyonu’nun çalışmalarını sonuçlandırması, ulusal bir hükümet kurulması gerekiyordu. Başkanlık seçimleri için atmosfer oluşturulmalıydı. Fakat biliyorsunuz korona krizi her şeyi erteledi. Her iki başkan Putin ve Trump arasında bir anlaşma vardı ve bu anlaşma üzerine çalışmayı hedefliyorlardı. Fakat şimdi Biden başkanlığa seçildi. Bu sürecin daha sıkıntılı geçeceğini düşünüyorum. Çünkü Trump’la olduğu gibi Biden ile Putin arasında bir anlaşma yok. Bu birçok yeni soruna sebep olabilir. Fakat biz yine de umutlu olmaya çalışıyoruz. İnşallah Anayasa Komisyonu çalışmaları başarı ile tamamlanır, devlete veya muhalefetin ölçülerine göre değil, halkın çıkarlarına göre medeni bir anayasa hazırlanır.

Sayın Ribal el-Esed, adil bir anayasa olmalı ve Suriye’nin tüm bileşenlerinin haklarını güvenceye almalı. Biraz hassas bir soru sormak istiyorum. Siz Kürdistan’ın varlığını ve bir parçasının da Suriye’de olduğunu kabul ediyor musunuz? Türkiye’dekine Kuzey, İran’dakine Doğu, buradakine Güney ve Suriye’dekine Batı Kürdistan diyorlar.

Ben de tüm halk da, tarihte Kürt kardeşlerimizin yaşadığı coğrafyaya Kürdistan yani Kürtlerin toprağı denildiğini kabul ediyor ve inanıyoruz. Bugün bir bölümü İran, bir bölümü, Türkiye, biri Suriye ve diğeri de Irak haritası içinde kalıyor. Onlar burada vardılar, vardırlar. Fakat daha önce de söylediğim gibi ben Suriye’deki Kürt kardeşlerimizin de Suriye ile birlikte kalmasını doğru buluyorum. Suriye’nin federatif bir sisteme sahip olması yanlış bir şey değil. Onlar da Suriye’nin vatandaşı olsun, vatandaşlıktan kaynaklı tüm haklara sahip olsun. Dinleri, etnik kökenleri ne olursa olsun. Bunun dışında uzun yıllar savaşlar sürer. Kürt kardeşlerimizin çoğu Türkiye’de yaşıyor, Türkiye’de yaklaşık 20 milyon Kürt yaşıyor.   

Sayın Esed, prensip olarak bir Kürdistan’ın var olduğunu, 1916’da Sykes Picot anlaşması ile parçalandığını kabul ediyor musunuz?

Bildiğiniz gibi Sykes Picot’un ardından Sevr ve Lozan’da da anlaşmalar oldu fakat sonra iptal edildi. Belirttiğim gibi, bu şekilde bir devletin kurulması ve tüm komşuları ile savaş halinde olması zor olur. Türkiye, İran, Irak ve Suriye ile savaş nedeni olur ve bu savaş bir 100 yıl daha devam eder.  Fakat söylediğim gibi, Kürt, Arap, Ermeni, Çerkez kardeşlerimiz bu topraklarda binlerce yıl birlikte yaşadılar. Türkiye’deki Kürtlerin de Türklerle aynı haklara sahip olması gerekiyor. Aynı şekilde Suriye’de, Irak ve İran’da da. Şahsi görüşüme göre Kürdistan devletini kurmak tek başına sorunu çözmüyor. Evet, Rojava’da birçok kişi böyle bir devletin Türkiye’nin, İran’ın Osmanlı ve Fars yayılmacılığını önleyeceğine inanıyor. Fakat bir başka görüşe göre de bu 100 yıl sürecek yeni bir savaşa ve çelişkilere neden olur. Çünkü Türkiye ile Suriye, hatta Türkiye ile İran arasında sorunlar olsa dahi bir tarafa bırakıp Kürtlere karşı birlik olurlar. Ben de bu şekilde kimsenin zarar görmesini istemiyorum. Hep birlikte kardeş gibi yaşamalıyız, ülkemizde ve bölgede barış içerisinde yaşamanın yollarını aramalıyız. Yeni Ortadoğu’dan söz ediyorlardı. Yeni Ordtadoğu Sykes Picot gibi olmayacak ve bölgeyi parçalamayacak, bölgede yaşayan halklar kendi kaderlerini belirleyecek. 

Sayın Ribal el-Esed, bir soru daha sormak istiyorum, kısaca yanıtlamanızı istiyorum; bir defasında amcanız Cemil el-Esed Paris’te Kürt ileri gelenlerinden rahmetli Abdurrahman Durre’ye “aslımız Kürt’tür ve Türkiye’den gelmişiz” demişti. Siz Esed ailesinin Türkiye’den gelen Kürt bir aile olduğu şeklinde hiçbir rivayet duydunuz mu?

Yok değerli kardeşim. Esed ailesi Kelbiye aşiretine mensuptur. Mezarı şu an Şam’da olan Emir Dehya Kelbi’ye bağlıdırlar. Kelbi büyük bir Arap aşiretidir. Fakat bu bahsettiğiniz bilgiyi ben ilk defa duyuyorum. Biliyorsunuz, birçok kişi birbiri ile evleniyor. Bugün Şam’da ve Halep’te aslen Kürt olan ama Kürt olmadığını söyleyen birçok aile var. Bu halk binlerce yıldır birlikte yaşıyor. Birbirlerine karışmış, kız alıp vermişler. Esed ailesi de Kürtlerle böyle bir alışveriş içinde olmuş olabilir, çünkü onlar aynı bölgede birlikte yaşıyorlar.

Şam’ı özlüyor musunuz, dönmek istiyor musunuz?

Şüphesiz, şüphesiz değerli kardeşim. Biz çocukken babamın arzusu da oydu. Bize “siz ülkenize dönmelisiniz, halkınıza yardımcı olmalısınız” diyordu. Suriye’de akrabalarımız var, kardeşim orada yaşıyor ve 20 yıldır birbirimizi göremedik. Yeğenim geçen yıl buraya geldi, eskiden onu tanımıyordum, o şimdi 21 yaşında bir genç. Ben ablamın çocuklarını göremedim, bu benim için üzüntü verici bir durum. Bu nedenle çalışmalıyız, Suriye halkı birlikte çalışmalı, geleceğimizi inşa etmeliyiz, mültecilerin sönmesini sağlamalıyız diyorum. İnşallah ülkemize dönecek ve geleceğin Suriyesini inşa edeceğiz.

Çok teşekkür ediyorum Suriye Demokrasi ve Özgürlük Hareketi Başkanı sayın Ribal el-Esed, ilk defa bir Kürt televizyonuna katıldınız, umarız bu söyleşiler devam eder.