'Kabil'in Kitapçısı'nın yazarı Seierstad: Taliban değişiyor

Haber Merkezi -  Dünyanın birçok çatışmalı bölgelerinde savaş muhabirliği yapan, daha sonra ''Kabil'in Kitapçısı'' adlı kitabı ile adından sıkça söz ettiren Norveçli gazeteci-yazar Åsne Seierstad'ın   'Afganlar'' adlı yeni kitap çalışması ile ilgili bir söyleşi, yaptı.

Åsne Seierstad, Taliban'ın iktidarı ele geçirmesinden bir yıl sonra "Afganlar" adlı röportaj kitabına son noktayı koydu. Kitap projesinde üç kişinin hayatı ve birkaç kuşak Afgan kadının kendi hayatlarını seçme fırsatlarını nasıl kaybettikleri anlatılıyor.

Afganistan' a yaptığı son yolculuğunun üzerinden neredeyse yirmi yıl geçmişti ama Kabil garip bir şekilde aynıydı, değişmemişti. Åsne Seierstad, Afghan Airlines ile Dubai'den uçmuştu. Çok az yolcu bunu yapmaya istekliydi, çünkü Amerikalılar ülkeyi terk ettiklerinde, radar sistemini devre dışı bırakmışlardı, bu nedenle hava sahasında olmak riskliydi.

Ayak bastığı şehri anlatmak için kullandığı ilk ve en kısa kelime "gri" oldu.

''2002'de Kabil'den ayrıldığımda, on beş yıllık Taliban yönetimi vardı. Tabela yoktu, reklam yoktu, resim yoktu, renk yoktu, müzik yoktu. Şimdi, yirmi yıl sonra, geldiğim toplum oraya dönüş yolundaydı''. 

Savaş sırasında, ABD ve NATO'nun varlığıyla ortaya çıkan gece kulüpleri, restoranlar ve kafeler temelde ortadan kalktı. ABD kuvvetleri Temmuz 2022'de Afganistan'dan ayrıldığında, bu plan çoktan yapılmış, ancak birçok kez ertelenmiş bir operasyondu. Yine de herşey çok ani gelişti, dış dünya, ABD'nin kendisine söyleneni kesin ve hemen yapması karşısında şaşkına dönmüştü.

Donald Trump, ABD'nin Afganistan'da zamanını boşa harcadığı konusunda oldukça netti.

Başkan Joe Biden'da Afganların kendi ülkelerini ele geçirme zamanının geldiğini söyleyerek selefinin izinden gitti. Kabil'deki havaalanında, dışarı çıkmak isteyen insanların kuyrukları büyüdükçe kaos başladı; sıradan insanlar, Amerikalılar için çalışan ve hayatlarından endişe edenler derken, Tahliye birkaç hafta devam etti.

Åsne Seierstad'dan olup bitenler hakkında yorum yapması istendi, ancak ilk başta söyleyecek pek bir şeyi olmadığını hissetti. Orada olmayalı uzun zaman olmuştu. Ama editörler ısrarcıydı, yine de bildiklerinden başlayamaz mıydı? Bir şey yazamaz mıydı?

Hayır demek zordu. Yazdı ve gelişmeleri yakından takip etti. Nasıl şekillenmeye başladığını, Afganistan'ın ısrarla bu duruma nasıl düştüğünü aklından geçirdi.

Tahliye kapsamında bir grup Afgan kadın Norveç'e geldiğinde onlarla tanışma fırsatı bulmuştu, her şeyden önce bir kadının hikayeleri onda büyük ilgi uyandırdı, Cemile Afgani!

Taliban'ın yönetimi ele geçirmesinden dolayı kaçmasından önce bir süre Başkan Eşref Gani'nin hükümetinin bir parçasıydı. Hayatı boyunca bir feminist ve aktivist olmuştu.

''Cemile ile görüştüm. Yaşananların bir kitap haline gelebileceğini anladım ve ona katılmayı düşünüp düşünmediğini sordum ve ‘evet’ dedi''.

Kadının hikayesi büyürken Åsne Seierstad, Cemile'nin zıttı olan birini bulması gerektiğini fark etti, o da yüksek rütbeli bir Taliban olmalıydı. Ocak 2022'de Afganistan'a geri döndü.

Åsne Seierstad ülkeyi  adeta 'iliklerinde taşıyor', 2001'deki saldırılardan sonraki dönem yoğun geçti, hem gazeteci hem de insan olarak onda derin izler bıraktı. Oraya her seferinde bir hevesle gitti, döndü ve yazdı.

"Kabil'in Kitapçısı" bir çığır açtı ve uluslararası arenada en çok satan kitaplar listesine girdi, fakat kitaptaki ana karakter aileyi tanımlamalarından dolayı kendisine karşı dava açmış o da, karşı dava açmıştı.

Bir yazar olarak savaş bölgelerinden ve Norveç'ten kitaplar yazmaya devam etti. Ancak bir projeyi kontrol altına almakta zorlandı. Üç yıl ara sıra yaşadığı ve çocuklarının okula gittiği Alabama'da Amerika Birleşik Devletleri'ndeki ırksal sorunlarla ilgiliydi ve tökezledi. 

''Belki konuyu yeterince tanımlayamamıştım, ya da o kadar çok insan yazmıştı ama takılıp kalmıştı, ya da nereye gitmek istediğimi bilmiyordum''.

Afganistan dönüştürüldüğünde ve bunun ne anlama geldiğini anladığında, artık zor değildi, çünkü ne söylemek istediğinizi bilirseniz, bir yıla bir kitap sığdırabilirsiniz diye düşündü.

Kabil'de kaybedecek zamanı yoktu, kitap projesine dahil etmek istediği bir Taliban bulması gerekiyordu.

''İndiğinizde 24 saat içinde Afganistan Dışişleri Bakanlığı'na kayıt olmalısınız. Dışişleri bakan yardımcısıyla bir görüşmem oldu bir isim verdi "belki katılmak ister" dedi. Uçaktan ineli iki saat olmuştu. Adam hemen "kesinlikle hayır! " diye cevap verdi. Sorularına hiçbir Taliban'ın evet demeyeceğini de sözlerine ekledi. " 

Böylece Åsne Seierstad ve tercümanı, üst kademeleri bırakıp alt kademelerde Taliban'ı arayarak etrafta dolaşmaya başladı, askeri tesislerde ve polis karakollarında herkes konuşmak istedi ve orada Beşir'i buldu:

''Hikayesi olan birini bulduğunda biliyorsun, hissiyat! İşte burada diye, fakat yaptığı ilk şey bana sormak oldu. "Sen kimsin? Daha önce ne yaptın?'' diye. "

Hiyerarşide oldukça yüksekte olan, kendini ifade edebilen ve apolet ölçekleri projesine dayanacak kadar güçlü birini arıyordu.

''Tecrübeli bir savaş muhabiri olduğumu, Çeçenistan, Balkanlar, Libya, Afganistan ve Irak savaşlarını haber yaptığımı söyledim. "Siz sadece Müslüman ülkelerdeki savaşları haber yaptınız. Neden? Niye? Müslümanlara karşı bir düşmanlığınız mı var?", diye sordu. "

"Afganlar" kitabı üç kişinin hikayelerini içeriyor. Cemile ve Beşir'in yanı sıra, Ariana'nınki de çarpıcı. Taliban yönetimi devraldığında hukuk diplomasını almasına kısa bir dönemi kalmış olan genç bir kadın. Ülkenin çağdaş tarihi, demokrasi hareketleri, Sovyetler Birliği'nin işgali, Taliban'ın yükselişi ve Amerikan savaşları ile iç içe geçen hayatlar.

Cemile, Beşir ve Ariana ile ilgili bölümler ağırlıklı olarak kendi hikayelerine dayanmakta. 1976, 1987 ve 2000 yıllarında, ülkenin savaş ile değişen şartlarında özgürlük ve baskı arasında gidip geldiği yıllarda doğdular.

Metinde, yazar ve gazeteci Seierstad'ın kendisi bariz bir şekilde görünmüyor.

''Bu az karakterle bir hikaye anlatmanın en etkili yoluydu. Onların derinliklerine inmek istiyorsun o yüzden 'ben' olarak onların önünde durmak istemedim çünkü olayın örgüsü, dramaturjisi kendilerine ait''.

Kendisini geri planda tutma seçimini böyle açıklıyor. ''Bize söylediklerine, sık sık senin ve benim şimdi yaptığımız gibi 'ayaklarımız yere yapışmış' olarak dinledik. Amaç, fikirlerini, seslerini duyurmak, hayatlarını nasıl algıladıklarını göstermek ve sadece kadınları değil, hayatlarını cihada adamış bir Taliban'ın da iç dünyasına girmenin  mümkün olduğunu göstermekti.

Geçen bahar Afganistan'a yazı yazma çalışmaları ile serpiştirilmiş üç aylık geziler vardı.

''Söylediklerinin çoğunu kontrol etmek zor oldu, ancak bir gazeteci olarak hep araçlarınız oluyor; aynı soruları farklı şekillerde ve uzun bir süre arasında tekrar sorabilir, cevapları karşılaştırabilir, değişip değişmediklerini görebilirsiniz. Kendilerini övüyorlar mı diye düşünüyorsunuz bazen. Bunu yapmak için belki de en geçerli nedeni olan Beşir'in, söylediklerinde tutarlı olduğunu anladım. Ancak hem kendisi hem de her iki kadın, ne hakkında konuşmak istemedikleri konusunda netti. Örneğin belirli şiddet eylemlerinin arkasında tam olarak kimin olduğu ve bazı özel koşullar ve sair. ''

Taliban iktidara geldikten sonra, hareketin 1990'lardan bu yana değiştiğine, modernleştiğine, kadın hakları ve eğitime yaklaşımında eskisi kadar ''gaddar'' olmadığına dair erken işaretler vardı. Belki de dış dünyanın bu nedenle onlarla işbirliği yapması mümkün olmuştur.

Saf umutların ne olduğu, bunun sağlam temellerinin olup olmadığını söylemek zor, ancak Taliban'nın ayakları yere basar basmaz, kararnamelerler ile darbe üstüne darbe vurmaya başladı. Bugün kadınların eğitim alma, hareket etme, giyinme ve çalışma hakları neredeyse hiçbir şey kalmayacak şekilde kısıtlanmıştır. Taliban, Batı'nın diplomatlarını ve barış müzakerecilerine söz vermeden, dinleyerek yine dünyayı kandırdı. Bir yere davet edildiklerinde katıldılar, başlarını salladılar, eve gittiler ve bildiklerini okudular.

 Åsne Seierstad, bir makalesinde bizim, yani dış dünyanın Afganistan'ı unutmasına izin vermemiz gerekip gerekmediğini merak ediyor. En etkili olanın ne olduğunu soruyor. 

Taliban ile diyaloga devam etmek ama, nüfusun yarısını haklarından mahrum bırakan bir toplumu destekleyerek mi? Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri ve Pakistan gibi Taliban'la daha yakın bağları olan Müslüman ülkeler üzerindeki baskıyı artırarak onları etkilemek daha mı uygun ve benzeri sorulara 

Denemesinde bu soruların  cevabı yok, o yüzden soruları şimdi soracağım. Ne düşünüyor?

''Cevap vermek benim işim değil ama umarım kitap bizi tekrar Afganistan hakkında konuşmaya sevk edebilir'' diyerek, devam ediyor:

''Tecrit daha fazla aşırılığa yol açar, ben diyaloga inanıyorum. Ayrıca hükümette, çoğu Taliban kızların okula gitmesine izin vermek istiyor, ancak daha yüksek bir konumda olan diğerlerine itaat ediyorlar. Ama iyi olan bir şey var; tüm kararnameler 'şimdilik' geçerli. Sonsuza kadar değil, fikirlerini değiştirebilirler. Taliban hareketi birlik değil. Yerel seviyelerdeki tutum yüksek seviyedekilere oranla daha pragmatik. Bu konuda yüksek sesle konuşmazsanız, bir kız okulunu açık tutmak mümkün olabilir, NihayetindeTaliban'ın da kızları var''.

Ancak baskı çok şiddetli ve Åsne Seierstad, sönmüş rüyalar, makul bir gelecekten yoksun bırakılmış, hapse atılmış, zorla evlendirilmiş kızları dinlediğinde ve yazdığında sık sık ağladığını söylüyor.

''Taliban, nüfusun yarısını bastırmak için nasıl bu kadar enerji harcayabilir? Yapacakları çok şey var. Mesela ayakkabı yapabilirler, Afganistan'daki tüm ayakkabılar ithal edilmektedir. Afganistan'ın yeniden inşa edilmesi gerekiyor!''

 Taliban savaştan başka bir şey yapabilir mi?

''Belki de cevabın bir kısmı psikolojide yatıyor, deniyorum ve kitaptaki Taliban Beşir'in başa çıkmakta çok zorlandığı durum bu. Beşir, çocukluğundan beri kendisini bir savaşçı, öldüren ve yok eden biri olarak tanımlıyor. Savaş kazanıldıktan sonra kendisini toplumsal gelişmeye adamak ona yabancı ve sıkıcı geliyor''.

Aynı mekanizma kadınların ezilmesini açıklayabilir mi bu, alışılmış olanı devam ettirmenin bir yolu mu? ''yani olabilir''.

Åsne Seierstad, Taliban'ı etkilemenin Müslüman ülkeler üzerinden olması gerektiğine inanıyor ve Batı'nın yaptıklarımıza ve söylediklerimize dikkat etmesi gerektiğini vurguluyor, o da ''güvenirlik''.

Demokrasiyi ilerletme yöntemi olarak diyaloğun ne Çin'de ne de Rusya'da başarılı olmadığına itiraz ettiğimde susuyor ve şöyle diyor:

''Hangi alternatiflerimiz var? Afganistan zaten yaptırımlar altında. Ancak Taliban bunu istemeli ve kadınların yeteneklerini kullanmanın fayda sağlayacağına inanmalıdır.

Ben bir muhabirim, falcı değil, iç savaş çıkabilir veya kararnameler geri alınabilir, ne olacağını bilmiyorum.''

Åsne Seierstad kitabı son bir yıla sığdırmaya karar vermişti, zaman, hikaye için son teslim tarihine kadar bir çerçeve haline geldi. Ana karakterleriyle iletişim halindeler. Beşir'e ilk görüşmelerinden bir yıl sonra geçen hafta ulaştı. Daha sonra Taliban'ın amacının Afganistan'ı 1990'lardaki haline geri getirmek olduğunu açıklamıştı, ona gülümsedi ve düşünülemez bir şey olarak gördü: "Hareketiniz değişti, değil mi?"

Sonra cevap verdi: "Adım adım gidiyoruz".

Sonra dedi ki: "Görüyorsun, dediğim gibi çıktı."

Cevap verdi: "Ve kararnamelerin iyi olduğunu düşünüyor musun?"

"Ben öyle demedim."

"Hayır. Ama öyle mi düşünüyorsun derken: Kararnameleri onaylamıyor ama Beşir ılımlı bir Taliban olarak adlandırılmaz. Çocuklarının dışarı çıkmasına izin vermiyor ve onları sıkı bir Kuran okulunda tutuyor. Kendisi katı, ancak insanların seçim yapabilmesi gerektiğine inanıyor. Kendi adına, eşlerinin bir erkekle tanışmak zorunda kalmaması için bir kadın doktorun olmasının pratik olacağını düşünüyor. Onun gibi bir Taliban'ın kadınların eğitimini desteklemesi iyi''.

Åsne Seierstad, Cemile'nin Kanada'da sürgünde yaşadığını ancak  ülkesinde kendisine ihtiyaç duyulacağını söylüyor. Cemile'nin ergenlik çağındaki kızları var ve geri dönmeye hazır değil. Onun için her şey karanlık ve hüzün, hayatı boyunca uğruna çalıştığı şey kaybolmuştur.

Genç Ariana Afganistan'da kalıyor ama çalışamıyor, okuyamıyor.  Netflix 'mübtela'sı, Stranger Things’i takip eden ve Justin Bieber'i seven, açık bir hayatın neye benzediğinin tadına varan, hayatı silinmiştir.

Åsne Seierstad, aslında hikayenin ağırlıkta Ariana ile ilgili olduğunu vurguluyor.

''Onun gibi milyonlarca kadın var, tehlikede olan onların geleceğidir''diyor.

Åsne Seierstad, Afganistan'a dönmesinin biraz zaman alacağına inanıyor. Yirmi yıl? Belki. Gazetecilerin vize alması giderek zorlaştı, Taliban kontrolü sıkılaştırıyor.

Oraya iyi bir sebep olmadan gitmezsin ve gereğinden fazla kalmazsın!

Bakışlarını başka yöne çevirmeye başladı. Gürültülü ABD projesi ertelendi, ortaya daha net olan Afganistan kitabı çıktı, ancak 30 yıl önce ilk gazetecilik işini yaptığı ve geri dönmek istediği bir ülke var: Rusya. Kafasında belirsiz bir fikir var ve bunun nereye varacağını henüz bilmiyor, ama önümüzdeki hafta Saint Petersburg'a gidiyor.

                                                                                       

Dagens Nyheter'den çevrilmiştir