Ünlü İtalyan opera dergisi ‘Kürt Soprano’ Pervin Çakar’a yer verdi
Erbil (Rûdaw) – İtalyan “Opera Life” dergisi son sayısında “Kürt Soprano” başlığı ile Pervin Çakar’ın biyografisine yer verdi. Çakar, bu sebeple mutluluğunu dile getirdi.
Ünlü opera sanatçıları ve tiyatrolar üzerine röportaj ve haberler sunan, sanat yönetmenliğini Alessandra Gambino’nun yaptığı “Opera Life” dergisi 28’inci sayısında ünlü Kürt opera sanatçısı Pervin Çakar’a “Kürt Soprano” bağlığı yer verdi.
Rûdaw’a konuşan sanatçı Çakar, dergide biyografisinin, çıktığı operalardaki oyunların ve aldığı ödüllerin bir “Kürt Soprano” olarak yazılıp tanıtılmasının “çok güzel” bir şey olduğunu belirterek, “O yüzden çok mutluyum” dedi.
“En büyük diplomasi ve lobiyi sanatçılar, yazarlar, aydınlar yapar”
Pervin Çakar, “Bence en büyük diplomasi ve lobiyi, sanatçılar, yazarlar-çizerler, entellektüel düşünce dünyası yapar. Bıraktığınız iz, intiba ve farkındalık gelecek olan nesil için bir avantaj ya da dezavantaj olabilir. Dünyada diasporada nasıl anıldığınız, neye ve kime hizmet ettiğinizle sizi hatırlarlar” ifadelerini kullandı.
Buna binaen çalışmalarını hep “dünyada bir Kürt opera sanatçısı” olarak yer almak üzerine yapılandırdığını ifade eden sanatçı Pervin Çakar, “Çünkü bu bizim için çok önemli olduğu kadar kendi öz kimliğimizi farklı kulvarlarda da vurgulamak vizyonumuz için önemli olacaktır gelecek sanatçılar için” diye konuştu.
Le Salon Musical’de önemli bir röportajı çıktı
Öte yandan geçtiğimiz haftalarda da ünlü İtalyan dergisi Le Salon Musical’den Alessandro Cammarano, Pervin Çakar ile çok önemli bir röportaj yapmıştı.
Önemli bir müzik eleştirmeni olarak kabul edilen Alessandro Cammarano röportajında Çakar için “Kürt müziğinin koruyucusu” başlığını atmıştı.
Çakar röportajında Ziryab’tan, Mezopotamya ve Kürdistan müziklerinden bahsetmişti.
Alessandro Cammarano’nun ünlü sanatçı ile yaptığı İtalyancadan çevirisinin de Çakar tarafından yapıldığı röportajın tam metni şöyle:
Pervin Chakar, Kürt müziğinin koruyucusu
Kürt soprano Pervin Chakar, sadece opera repertuarının zarif bir yorumcusu değil, aynı zamanda ve her şeyden önce anavatanının müzik repertuarının yorulmak bilmeyen bir ifşaatçısıdır ve büyük bir kitleye müziğini daha da yakınlaştırmak için Batılı enstrümanlar için transkripsiyonları hiç bozmadan ve özünden kopmadan sundu. Faaliyetleri ve projeleri hakkında birkaç soru sorduk.
Kürt müziğinin kökleri uzak geçmişe dayanır ve yüzyıllar boyunca neredeyse hiç değişmeden kalmıştır, ancak çok moderndir. Çeşitli türler arasında sizi en çok hangileri ilgilendiriyor?
Öncelikle Kürt Müziği’nin geçmişinden ve aslında müziğimizin dünyayı ne şekilde etkilediğinden sizlere bahsetmek isterim. Çünkü insanlık ve müzik Mezopotamya’da, şu anki Kürdistan’da doğdu ve oradan yayıldı. Dünyanın ilk şarkısı biz Kürtlerin atalarından biri olan Hurriler tarafından notalarıyla birlikte bir tablete işlenmiştir. Bu şarkı, çocuğu olmayan bir kadının bereket ve meyve ağaçları tanrıçası Nikkal’e yakarışıdır.
Buradan yola çıkarsak Kürtler aslında pek çok şeyin mucidi olmalarına rağmen hep Batı’ya ilham kaynağı olmakla kalmıştır. Mesela batıda Kürtler denince önemli bir müzik teorisyeni, mucidi ve muhteşem bir bilgi birikimi yanı sıra muhteşem de bir sesi olan Ziryab gelir akla. Yeteneğinin kıskanılmasından ötürü canını kurtarmak için Bağdat’tan Endülüs’e Cordoba’ya gitmiştir. Cordoba’ya gitmesi demek beynini, bilgilerini de oraya taşıması demektir. Avrupa’da ilk konservatuarı kuran kişidir. Ayrıca uta 5. teli ekleyen kişidir. Her ne kadar bu teli ekleyenin Farabi’nin olduğu bazı kaynaklarda geçse de hakikatin bu olmadığı ortaya çıkmıştır. İspanya’da, Endülüs Emevi Devletinin hüküm sürmesi ve Ziryab’ın müzik alanındaki önemli çalışmaları nedeniyle müzikte de bir değişim olmuştur.
Bu dönemden kalma eserlerde İbrahim Halil Baran’ın o mühim kavramsallaştırmasıyla saf bir Kürdiesk ile birlikte biraz doğunun mistik ve egzotik tınılarını ve melodilerini de görürüz. Fakat ne yazık ki dönemin İslam egemenliği sebebiyle Kürtler dâhil birçok halkın milli servetleri Arapların hanesine yazılmıştır. Romantik dönem bestecileri olan Debussy, Manuel De Falla, Bizet gibi pek çok besteciye de ilham kaynağı olmuştur bu Kürt müzisyen. Bunu Debussy’nin Arabesque eserinde, Manuel De Falla’nın şarkılarında, Bizet’in Carmen Operası’nda görmek mümkündür. Adeta bir moda akımına dönüşmüştür Fransa ve İspanya’da.
Bugün Kürt müziği hala bu köklerine sadık bir şekilde üretilmeye devam ediyor ve geleneksel Kürt müziğinin taşıyıcısı olan dengbêjler hala çok güçlü bir şekilde varlıklarını koruyorlar. Elbette bir tehlikeden de bahsetmek gerekiyor, modern dönem bütün bu geleneksel müzikleri ya dönüştürecek ya da yok edecek. Kürtler bugün gelenek ile modern olan arasında, devletsiz bir ulus oldukları için geriye kalan bütün milletlerden çok daha fazla eziliyorlar çünkü onları yönlendirebilecek ve yönetecek, kültür politikalarını bir düzene sokacak kurumlardan uzak yaşıyorlar. Ben de halk müziği ile modernin harmanlaştırılması gerektiğini düşünüyorum. Postmodern bir yaklaşım ile müzik türlerine yeni pencereler açabiliriz.
Batılı enstrümanlar için transkripsiyonunu üstlendiğiniz Kürt repertuarının yeniden önerilmesi sizin için bir misyon. Memnuniyetleriz nelerdir ve görevinizi yerine getirirken karşılaştığınız zorluklar nelerdir?
Şu ana kadar ne yazık ki Kürtlerin Klasik Batı Müziği’ne katkısından söz edemeyiz. Yazar Richard Bloch’un Kürdistan’da Bir Gece adlı kitabından uyarlanmış Alexander Tansmann’ın bestesini yaptığı modern Fransızca bir operası var. Onun dışında opera ve oda müziği için bestelenmiş eserlere ne yazık ki rastlayamıyoruz. Kürdi melodik öğelerin olduğu bir takım enstrümanlar için bestelenmiş bir takım oda müziği ya da senfonik eserler var. Notaya geçirilmiş ve günümüze kadar ulaşmış büyük çalışmalar yok. Bu da beni çok düşündürdü. Kendime bir misyon edindim adeta. Kürt müziğinin o eşsiz folklorik yapısını kullanarak Batı Müziği’ne uyarlamaya çalıştım. Bunu ilk resitallerimde ve konserlerimde uygulamaya başladım. Güzel tepkiler almaya başlayınca daha fazla çalışmaya başladım. Bunu yaparken de Kürt müziğinde kullanılan gırtlak yapısı, tınıları, makamları kendi sesime uyarladım. Böylece özüne sadık kalarak hem folklorik hem de modern ve Batı’nın da dinleyebileceği bir müzik geliştirdim.
Dünyada bu şekilde Kürt Müziği’ne hizmet eden tek sopranoyum ve bu yalnızlık çok incitici. Aranjör ve besteci bulmakta çoğu kez zorlanıyorum. Çünkü aranjör ya da bestecilerin bu müziğin dilini, mitolojiyi, destanları, konuları ve anlatılan hikayeleri çok iyi bilmesi gerekiyor. Bunun yanında projelerime sponsor bulmakta da zorluk çekiyorum. Çoğunu kendi çevremdeki değerli müzisyenlerle ya da kendi imkanlarımla yapmaya çalışıyorum. Bu tarz müziğin yeni dünya düzeninde çok sevileceğini düşünüyorum çünkü pandemi ile birlikte yeniliklere açık ve farklı dünyaları da merak eden bir kitle oluştu. Prodüktörler ve müzisyenler için de yeni müziklerin keşfi ve bu müziklerin dinleyiciye sunulması fikri gelişti. Muhteşem bir geçmişi olan Kürt Müziği’ni icra etmekten ötürü çok mutluyum. Bütün dünyanın bu müziği keşfetmesini ve diğer taraftan Kürt müzisyenlerin de yeni eserler ortaya çıkarmalarını dört gözle bekliyorum.
Transkripsiyona dönecek olursak, Kürt müziği pentatonik gamlara dayanır: Diyatonik gamlarla onu çarpıtmadan nasıl yorumlanır?
Kürt Müziği sadece pentatonik değil makamsaldır da aynı zamanda. Diyatonik gamlar da vardır Kürt Müziği’nde. Anadolu ve Mezopotamya’ya yapılan Haçlı seferlerinin ve Ziryab’ın Batıyı etkilediği apaçık bir gerçektir. Hatta bu ilişkiyi Pisagoryen müziğe ve İskender’in Kürdistan seferlerine kadar dayandırmak mümkündür. Kürt müziği bugün iki kapılı bir ev gibi hem batıya hem de doğuya açıktır. Dengbejler bizde sözlü edebiyatın taşıyıcılarıydı. Zenginleri ve soyluları eğlendirmek için Batı’da da Troubadour’lar vardı. Fransa’nın güneyinde ve İtalya’nın kuzeyinde gezgin müzisyenlerdi. Almanlarda da Minnessaenger denirdi bunlara. Kuzey Fransa’da Trouvere Troubadour’ların yerini almış aşkın melodisini ararlardı. Biz Kürtlerde de yerleşik olan, bir krala hizmet eden Dengbejler ve halk arasında gezerek müzik yapan, köklerini de Hindistan’dan alan Mıtrıplar, aşıklar, Domlar ve Gevendeler bulunmakta. Diğer taraftan göçebe Kürtler var ve bunların şarkıları ise Kürt müziğinin diğer öğelerine göre daha farklı ses gamları taşıyorlar. Bu anlamıyla çok zengin bir ses skalasından bahsedilebilir.
Çoğunlukla yaptığım müzikte hem doğu hem de batı enstrümanlarını kullanarak melodi ve dil arasında bir bağ kurmaya çalışıyorum. Bizim müziğimizde hem pentatonik hem diyatonik gamları da duyabiliyorsunuz.
En sevdiğin şarkılar neler ve neden?
Klasik Batı Müziği ve Opera’yı çok seviyorum. Kürt müziği gerçekten beni çok cezbediyor. Bunun dışında Kilise müziği ve Mezopotamya ilahileri beni ilgilendirmeye başladı. Hatta bunun üzerinde çalışmalar yapmaya başladım. Kürdistan’da sadece Kürtler yaşamıyor. Bunun yanı sıra pek çok dine mensup etnik gruplar da var. Kürt Hıristiyanları, Süryaniler, Keldaniler, Yazidiler, Asuriler, Ermeniler, Kürt Kakailer ve Kürt Aleviler vs kardeşçe ve barış içinde yüzyıllar boyu beraber yaşamlarını idame ettirmişlerdir. Aslında ben çok şanslıyım böyle bir kültür ve müziğin içinde yetiştiğim için. Çünkü beslenme alanım sınırlı değil.
Bu bahsettiğim topluluk, mezhep, grup ve halkların müziği de çok zengin ve bunu sahneye taşımayı istiyorum. Örneğin araştırmalarıma göre Rönesans dönemine ait dini müziğin Kürt Müziğinden etkilendiğini görüyoruz. Mozarap dini şarkıları, İber Yarımadası’ndaki ayin ve litürji biçimiydi. Beneventan, Ambrosian hatta Celtic şarkılarının içindeki makamsal ezgiler aslında Kürdistan’dan çıkmıştır. Bu şarkılar Süryani ve Hıristiyan-Yezidi Kürtlerin dini müziğiyle aynıdır. Kilise müziği ile Kürdistan’ın dağlık bir bölgesi olan Hakkari müziği ile aynıdır. Bu ilişkilenme biçimi çok etkileyici ve henüz üzerinde yeterine çalışılmamış bakir bir alan.
Din dışı ve ulusal şarkıları da seslendirmeyi çok seviyorum. 2021 Şubat ve Mart ayında iki Kürtçe halk şarkısını aranje edip klasik batı müziğine kazandırdım. Lo Şivano ve Newroz şarkılarımı YouTube ve dijital platformlardan dinleyebilirsiniz. Bu şarkılar adeta Ortadoğu ve Batı arasında bir köprü gibi. Tıpkı Goethe’nin ve pek çok şairin ya da müzisyenin zamanında ilgilendiği ve doğuile batı arasında ruhsal ve entelektüel bir köprü kurmak istemeleri gibi bir şey bu. Eminim Batı yüzünü Doğu’nun eşsiz müziğine çevirecektir.
Topraklarınızın müziğini yayma taahhüdünüz, aynı zamanda onları tanımayan iki egemen devlet arasında tam anlamıyla sıkışıp kalan Kürtlerin durumu hakkında kamuoyunu bilinçlendirmenin mükemmel bir yoludur. Kelimelerin ötesine geçen ve yine de müzik aracılığıyla bir dayanışma getirmek için her birimiz daha ne yapabiliriz?
Elbette Kürtlerin içinde yaşadığı coğrafyanın siyasal durumu ve bunun üzerinden ortaya çıkmış zorluklar müziğimiz üzerinde de çok büyük bir etkiye sahip. Hatta sırf bu sebeple Kürt müziğini tümden kaybetme durumumuz bile oluşabilir. Bir tarafta köklerini Pers’lerden alan İran, diğer tarafta ise Osmanlı’nın bir devamı olan Türkiye zaman zaman Kürt müziğini tümden yasaklaşmışlar, Kürtçe söyleyen şarkıcıları hapsetmişler ve hatta trajikomik bir şekilde içinde Kürtçe müzik olan kaset ve teypleri de 9 yıl 6 ay hapse mahkum etmişlerdir. İran örneğin 1400’den fazla Kürt kadın şarkıcıyı önce hapsetmiş sonra onların tümünü bir köye toplayarak toplumdan tecrit etmiştir. Kürt yönetmen Bahman Ghobadi’nin Half Moon (2006) adlı filmi bu trajik olayın çerçevesinde bir Kürt müzik üstadının hayatını konu alır.
Bizler müziğin gücünü kullanarak mevcut otoritelerin, baskıcı yönetimlerin, halkların üzerine kendi kültürlerini farz kılan ve onları yok etmek isteyenlerin karşısına dikilebiliriz. Müzik aracılığıyla bir dayanışma yaratabilir ve tarihten silinmek istenen Kürtlerin varlığını yarına taşıyabiliriz. Bunun için de diğer halkların desteğinin ve özellikle Batı’nın müzik otoritelerinin bu meseleye eğilmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum.